Yeşil Mavi

Saniye Kısakürek, Seçici Geçirgen

Kendime Yolculuklar VI

Yan odadan geldi o ses. Kesik kesik öksürük sesine benzedi. Sonra kesildi.

Trim Tram tirim tramm tramram tram tram öhü öhü

Ses büyüdü, karşı odaya kaçtı. Masanın üzerinde bir şey vardı. Saatin sesi miydi o,

Zaman nereye gitmişti…

Tik tak tik tak tik tak

Emin misin, gidecek misin, diyemedi sese.

Merdivenden inen ayakların sesini duydu.

Ram ram ram

Dünyadan uzaklaşmıştı. Ne zaman ne mekân ne de duman

Öbür odadan bir bebek sesi duydu. Bebek ağlaması mıydı, arı vızıltısı mı?

Yok, yok,

Öykü böyle başlamamalıydı. Nereden gelmiştim buraya

Dünyadan uzaklaşmıştım. Dumanı tütüyordu uzaktaki evlerin. Tekrar geldim masanın başına.

Güneş yeniden doğdu. Yatağı sarıp sarmaladı.

Bedenim sarsıldı. Erimiş omuzlarım iki anıt gibi dimdikti. Dudaklarım gitgide içeri,

İçeri doğru

Kaçtı.

Bir gölge gezindi parlak parkelerin üzerinde. Ayaklar koştu, ayakkabılar giyildi. İncelen bacaklarıma baktım durdum. Erimek üzere olan bir tereyağı gibi sarktı durdu boynum. Ellerim ufaldı,

Ellerim

Kayboldu.

Koşan ayaklara aldırmadım, giyilen ayakkabılara. Perdeyi kapattım. Yaşlı bedenimi sandalyede bıraktım. Güneşi kovalamaya çıktım.

Dışarı,

Dışarı doğru.

Yok,

Yine olmadı. Belki başka bir ses gelmeliydi öyküme dedim. Ve başka ses fazla bekletmeden geldi.

Yazar hanım bugünlerde görünmüyorsunuz, dedi başka ses.

Görünmüyor muyum, görünmem mi gerekiyordu. Bugünlerde diyor. Başka zamanlarda görünüyor muydum, demek ki geçmişte göründüğüm olmuştu. Neden görünmez olmuştum, görünmez olmayı ben mi tercih etmiştim. Görünmem gereken yerler neresiydi?

Sorular geçip durdu zihnimden. Bu an hiç geçmeyecek gibi duruyordu.

Elimden bir kız çocuğu tuttu. Anne bana balık tutmayı öğretecektin?

Yok kızım ne balık tutması, ben olta tutmayı bile bilmem!

Bukleli sarı saçları sallanıyordu her adımında. Eteğimin bir ucundan tutmuş, beni bırakmıyordu.

Pardon Başka Ses, kızımla markete gitmemiz lazım da, odanıza dönün diyerek uzaklaştım oradan.

İnanmadılar mı bu öyküye?

Sesler yine geldi.

Bedeninin her bir parçası koptu.

Kanepeye uzandı sesi.  Boynuyla kırlent arasında minik bir boşluk oluştu. Huysuzlanan boynu kendini ondan koparıverdi.

Yoksa onlar koltuk kollarının onun kolları olduğunu görmediler mi?

Kollar da ondan ayrılıp gittiler bir süre önce. Evin her odasında aradı, bulamadı onları. 

Peki masa ayakları. İşte onların ikisi onun bacakları. Diğer ikisi de bir başka kadınınmış.

Aralarında konuşurlarken duydu. Yemek masası olmuşlar. Salonda her türlü yükü kaldırıp, akşam da süslenip püsleniyorlarmış. 

Gerisini siz düşünün.

Hangi odada kalmıştım

Güneşimi kaybettim

Yan odadan inlemeye benzer bir ses duydum. Bu sefer belki bir öykü yakalayacaktım. Koşarak kapıya yöneldim, yan odanın kapısını açtım. Meğer o inleme yıllardır yanımdaymış, yıllardır bir et yığını gibi, büyüyen cerahatli bir ur gibi beni tüketmiş. Kabuslarım olmuş o. Odalarda sesim kalmış. Ben kalmışım.

Yok, yok,

Buradan da bir öykü çıkmaz.

Ah, yine masama döndüm. Başka ayakların gitmesine özenen yaşlı bedenim kollarını aradı bu kez. Bu yazdıklarımı saçma bulup kaybolmuştu. Son yazdığım da ellerimin arasından kayıp gitti. Gece oldu, iyice gece.

Günlerdir bir yolculuk hikayesi yazma fikri dönüp durdu kafamda. Geceye kaçtım bugün. Yatak odasının penceresinden usulca fırladım. Temiz çarşafları, kirli çarşafları, yıkanmamış bulaşıkları, büzülmüş kırlentleri bıraktım. Gecenin beni sarıp sarmalamasına izin verdim. Yeşil bir dala kondum. Beton binaları kuşlar bile mutlu edemedi. Ben koştukça yüzüme yüzüme vuruyordu beton el. Gri yüzleri, açık kalmış simsiyah ağızlarıyla ardımdan bakakaldılar.

Geceye kaçtım bugün, öykümü aramaya.


Kapak görseli: Memory, the Heart, 1937, Frida Kahlo

100% LikesVS
0% Dislikes

Leave a Reply