Yeşil Mavi

Öyküler, Saniye Kısakürek

İz

Sular çekildikten sonra herkesin bir hayli canı sıkılmıştı. Yeni simülasyonlar sayesinde kuraklığı ve aldıkları ilaçları unutup keyifli anlar geçiriyorlardı.

“Değerli seyirciler, yeni gösterimize hoş geldiniz.”

Seyirciler büyük bir huşu içinde izlemeye başladı anlatıcıyı. “Evet, şimdi yanınızdan geçen yüzlerce insanı görüyorsunuz. Az sonra şu ilerdeki sahile ulaşacaklar ve lastik botlarla denizin hırçın dalgalarına kapılıp batacaklar. Bu 2000’li yıllarda gerçekleşmiş bir olay. Kalp atışlarınızın hızlanmasına hazır olun, bayanlar ve baylarrr!!”

Herkes odalarında oturdukları yerden denize doğru yürüyen insanlara baktı. Çocuklu ve bebekli olanlar botlara öncelikle alınıyor, can yelekleri giydirilenler yeni bir hayat için ölüme doğru gidiyorlardı.

Şimdi de büyük dalgalar üstlerine üstlerine geliyordu. Bot anında ters döndü. İnsanlar bilye gibi seyircilerin üzerine düşüyordu.

Bazı izleyenler yerlerinden kalktı. Bazıları ellerini ağzına götürdü. Gözleri yaşaranlar bile oldu. Sonra her şey karanlığa gömüldü. Anlatıcının sesiyle kendilerine geldiler.

“Evettttt, nasıl gidiyor? Hafif heyecanlarla başlıyoruz önce. Hem tarihimizi öğreniyoruz hem de eğleniyoruz. Dikkatinizi daha fazla dağıtmadan yeni bir gösteriye geçelim.”

Anlatıcı fularının altından hafifçe terlemiş boynunu sildi.

Gök gürültüsünü andıran bir ses duyuldu. Ardından 1970-1980 yılları civarında çok ünlü olan Queen grubundan bir şarkı çalmaya başladı: Death on two legs…

Müzik çalarken ışıklar hızlıca yanıp sönüyordu. Şarkı biter bitmez her taraf karanlığa gömüldü. Sonra yarısı silinmiş birtakım yazılar çıktı ekranda.

“Şimdi ise yüzyıllar öncesinden bir tablet görüyoruz. Bazı yazılar silinmiş. Bilim insanlarına göre direniş ve acı yıllarına ait. Bir yolcunun notları olsa gerek. Belki de bir öykünün başlangıcıdır.”

“Direndi, savaştı, toza karıştı. Zamanı ellerinin arasına aldı. Onu bir top haline getirdi, belki bir ip yumağı belki de sert bir taş. Zaman yuvarlağının üzerinde kalan tozları gömleğinin tersiyle sildi.

Fırlattı tanrılara. Kimisi güne savruldu, kimisi geceye. Kimi kendini binlerce yıl öncesinde buldu, kimi atıldı en uzak çağlara.

Fakat çabuk toparlandı tanrılar…………………..

O, ölümlü bedeniyle direndi. Zaman bitti.

………………………

Oysa göğün en yüksek katlarına kadar tırmanmıştı. Tanrılar bile şaşırdı ona.

Tırnaklarıyla tutunmuştu…………………..

Açlık katına kadar yükselmişti……………………..

Oraya kadar çıkabilen pek azdı. Kanatları olanlar şanslı idi. Onlar yüksek katlara kadar gidebildiler. Fakat boşluğa yaklaştıkça nefes alamayıp bayılanlar, hızla yere çakıldılar……………”

Seyircilerden bazıları göz kaydediciyle yazılanları kaydetti. Kimisi hiç okumadı. Kimisi ellerini çenesine getirip ciddi ciddi düşündü.

Anlatıcı devam etti:

“Evet, evet. Bravo yazıları okuyabilenlere. Lütfen hepsini okuyanlar bizimle iletişime geçsin. (Ekranın sol üst köşesinde DİJİTAL DİKKAT AMİRLİĞİ yazıyordu.) “Vatansızlar” bölümümüz başlamak üzere. Dikkat dikkat sayın seyirciler. Burada karlar altında kalmış binlerce insanın donmuş bedenleri yer alıyor.

İzleyenler bedenlere hayretle baktı.

“Bakın ne kadar canlı görünüyorlar. Acıları donmuş kalmış. Çocukların ayaklarında annelerinin giydirdiği çoraplar var. Ayakkabıları yok. Yüzlerinde acının izleri mermersileşmiş. Bu bedenler çok nadide eserler. Evet, şimdi sırada denizden çıkarılan bir nesne var. Bakın, renkleri ne kadar soluk. Gözyaşları taptaze. Boynuna astığı fotoğraflar yok olmadan önce sığındığı tek umut. Ne kadar sahici değil mi?”

Ekran kapanmış gibi oldu; yorulan gözler için bir iki saniyeliğine…

“Çöl Sürgünleri Serisi başlıyooorrrr!!”

Anlatıcı çılgınca bağırıyor, hem de etrafındaki kumları savuruyordu.

“Çölün gerçek sıcaklığını hissedin. Kumu, yakıcı fırtınayı, susuzluğu yaşatacak bu simülasyon.”

Binlerce yıl önce ayaklarında derin çatlaklarla sürgüne gidenler çıkageldi. İzleyenlerin yanlarından çaresizce geçtiler. Kimileri dayanamıyor, yolda ölüyorlardı.

“Şu tek başına çölde yürüyen kızın adı Anna. Henüz dört yaşında olduğu tespit edildi. İsmi giysilerinden bir parçanın üzerindeki işlemede yazıyordu.”

Onlar da kumun kırmızı karanlığında kayboluverdiler. Seyircilerin heyecanı bu kez fazla sürmedi. Yine de iyi bir gösteriydi.

Anlatıcı, 1990’lı yıllara özgü Talk Showcular gibi espriler yaparak “İzler Programı”nın sona erdiğini, haftaya yine aynı saatte buluşacaklarını, mutlaka beklediğini filan söyledi. Seyirciler ekranı kapattı.


Kapak görseli: M. C. Escher

100% LikesVS
0% Dislikes

Leave a Reply