Yeşil Mavi

Öyküler, Saniye Kısakürek

Düş Avcısı

Tarlabaşı’nın dar ve sıkıştırılmış yollarında bulduk düş avcısını. Kırmızılı, morlu peruklar satan dükkânın hemen yanında. Kapısında şu sözler yazıyordu: “Düşleriniz özenle avlanır”, “Koleksiyonerler için yeşilli morlu, alacalı bulacalı düşler temin edilir”. 

İçeriye girdiğimizde kırık dökük kelebek kanatları uçuştu birden. Duvarlarda asılı garip aletlere bakıp yine yorumlar yapmaya başladın. Düş avcısını bulamadığımızı düşünürken uzun ve yüksek bir tezgâhın arkasında sıska vücudunu fark ettik. Bu vücut kartondan bir gemi gibi bizi görünce dengesizce sallandı. Karton adamın ince bir sırığa benzeyen elleri yüzündeki ince çizgilerde dolandı. Yaptığı işten utanır gibiydi. Bir an tereddüt ederek sordu; 

“Bi.., bi emriniz mi vardı efendim?” 

“Yok öyle bakıyorduk,” diyebildim avcıdan biraz ürkerek. 

Avcı “peki” diyerek tekrar işine döndü. Elindeki garip aletleri denerken bizim varlığımızı çoktan unutmuştu. Sonra aniden kalkarak küçük bir topa benzeyen yumruğunu masaya vurdu, bağırarak, 

“Ne arzu etmiştiniz efendim,” diye sordu. 

Bu çığlığı onun narin vücuduna yakışmamıştı. Ben bütün cesaretimi toplayıp “Biz sizi rahatsız etmeyeceğiz. Size sorular sormaya da gelmedik. Biz sadece düşlerin peşinde koşuyoruz sayın avcı,” diyebildim. O da bu sözümle rahatlamıştı. Yıllardır ona sorgulayan bakışlarla bakılmasından sıkılmıştı. Nazik ve titiz hanımların en vefakâr yardımcısıydı o. Çünkü düşlerden temizlenmiş evler, parlayan camlar, o gösteriş meraklılarının en büyük zevkiydi. Ve yakında ‘kuşlar balkonları kirletmesin’ bölümü açıp bütün kuşları şehirden uzaklaştırmayı düşünüyordu. 

Karanlık, izbe bir sokaktaydı bunların hepsi. O garip aletlerle dolu dükkândan uzaklaşırken ayaklarımız ve kollarımız birbirine daha sıkı sarılmıştı. Gün batımı görünüyordu Haliç’in uzaklarında. Yanan kırmızı duvarları, kararmış cumbalarıyla evler uzanıyordu yola. Hırpalanmış pencerelerde yoksul fahişelerin sesleri geldi kuş seslerini özleyen kulağımıza. 

Sokakların şehirle kesiştiği noktaların bitiminden bir ses geldi. 

“Düşleri rahat bırakın. Kovmayın onları, temiz pencerelerinizden uzaklaştırmayın. Bırakın dolaşsınlar uykunuzda, özgürce dans etsinler, özgürce… Ha hah ha…” 

Kısa saçlı, zayıf, pörsümüş derisi ile şuh kıyafetleri içindeydi bu sözleri söyleyen kadın. İnce, uzun ve yaldızlı topuklarına bakıyordu en tepeden. Sigarasını son damlasına kadar çekip, morarmış göz altlarının üstündeki yorgun gözleri, bu sözlere bakıp gülümsüyordu. Sesi tizleştikçe can sıkıyor ve acınası bir hal alıyordu. Biz sokaktan uzaklaştıkça kayboluyordu ses. 

Şimdi düş avcısı ne haldedir bilmiyorum. Oradan ayrılalı yıllar oldu. Biz evlerimize çekildik. Düşler birer birer silindi.


Yazı görseli: Marc Chagall

100% LikesVS
0% Dislikes

Leave a Reply