Yeşil Mavi

Ercan Taş, Seçici Geçirgen

Modern Zaman Efsaneleri

Kim demiş “zırva tevil götürmez” diye, bal gibi de götürüyor. Zırvanın ne anlama geldiği herkesçe bilinmekle birlikte, tevil ne demektir, belki bunu bilmeyenimiz vardır. Tevil, bir söz veya davranışa görünür anlamının dışında farklı bir anlam vermektir. Bu şekilde “zırva tevil götürmez” deyimini de “boş ve gereksiz konuları göründüğünden farklı anlamlarla gündeme getirmek doğru bir hareket değildir” şeklinde anlayabiliriz. Zamanında zırva tevil götürmezken günümüz kopi/pest yazarlığında, araştırmacılığında, irdelemeciliğinde (araklamacı yazıcılıkta) zırva tevil götürmektedir. Eminim sizler de böylesi durumlarla zaman zaman karşılaşıyorsunuzdur.

Çocukluğumuzda anlatılan ve o zamanlar çok güldüğümüz bir ördek fıkrası vardı. Adamın birinin lakabı ‘ördek’miş. Bu kişi de kendisine ördek denilmesinden hiç hoşlanmaz ve tepki gösterirmiş. Bir gün, bir arkadaşı sohbet esnasında “bugün hava kapalı” demiş. Bizimki celallenmiş “vay sen bana ördek dedin” diye. Adam “yahu etme, gitme, ben sana ördek demedim” dese de bizimki “ördek dedin” diye tutturmuş. “Hava kapalı olunca ne olur? Yağmur yağar. Yağmur yağınca ne olur? Su birikintisi olur. Su birikintisi olunca ne olur? Ördekler yüzer. Sen bana ördek dedin!” Lütfen bu fıkrayı yazının ilerleyen bölümlerinde anımsamak üzere aklınızda tutun.

Bu arada önemle belirtmek isterim ki bu yazının konusu gıda değil. Gıda terörü de değil. Emperyalist güçlerin tüm dünya üzerinde ve ülkemizde oynadığı gıda aldatmacası da değil. Sağlıklı beslenme, zeytinyağının faydası, margarinin zararı hiç değil. O nedenle konuyu başka yerlere çekiştirmeyelim. Konu; bir zırvanın, kopi/pestten kopi/peste yayılarak “galat-ı meşhur” olması. Yani “gerçek olmadığı halde gerçekmiş gibi kabul edilmesi”. Öyleyse buyurun konumuza dönelim.

Bir türkümüz var. O türkü ki, son yıllarda ‘tu kaka’ edilmekten, linç edilmekten, emperyalist Abede’nin maşası olmaktan tutun, neredeyse vatan hainliğine varma derecesinde bir saldırıya maruz kalmıştır. Hatta ve hatta bazı anti-emperyalist ve de aynı zamanda özgürlükçü olan kopi/pestçiler tarafından “tiz zamanda yasaklanmalı” telkiniyle de karşı karşıya kalmıştır.

Nedir bu türkümüz? “Zeytinyağlı yiyemem aman!”.

Vay efendim zeytinyağlı yiyemem demiş, bütün kavga kıyamet buradan kopuyor.

Lütfen ama lütfen bu yazıyı okuduktan sonra gugıl’a bir girin, bu türkü ile ilgili. Göreceksiniz ki aynı hikâye, aynı laflar, aynı mantıksız yaklaşımlar ama yazarları farklı, onlarca tevil götüren zırva dolu. O zaman anlayacaksınız ne demek istediğimi.

Efendim türkümüz, Bursa Türküsüdür. Segâh makamında, Nîm sofyan ritime sahip türküdür. Muzaffer Sarısözen tarafından derlenip notaya alınmış olan türkü, 1133 repertuvar numarasıyla TRT arşivine kaydedilmiştir. Kütahya Tavşanlı’dan, Orhan Kasap tarafından derlenen “Samsak Döveci” adlı türkü, bu türkünün müzik çeşitlemesidir (varyantıdır). Yunanistan’da Γιατί Θες Να Φύγεις (Yati Thes Na Fiyis) olarak bilinir(1). Kırık hava grubuna dahil olan türkünün kaynak kişisi İhsan Kaplayan’dır(2). Sözleri şöyledir:

Zeytinyağlı yiyemem aman

Basma da fistan giyemem aman

Senin gibi cahile

Ben efendim diyemem aman

Kaldım duman içi dağlarda

Sevgili yârim nerelerde

Kara üzüm asması

Yeşil olur yazması

Ben yârimden ayrılmam

Kara yazı yazması

Kaldım duman içi dağlarda

Sevgili yârim nerelerde

Asmadan üzüm aldım

Sapını uzun aldım

Verin benim yârimi,

Annemden izin aldım.

Kaldım duman içi dağlarda

Sevgili yârim nerelerde

Türkü ile ilgili kopi/pest rivayetlere gelirsek. Ki rivayetin doğru olan kısmı şudur; Abede, ülkemize Marşal Planı ile sızar. Abede’nin katakullileleri tüm dünyada mâlum zaten.

Normal olmayan, bu türküye yüklenen anlam. “Eşeğini dövemezsen semerini döv” misali, Abede’ye gücü yetmeyen/yetemeyenlerin, gariban bir türküyü günah keçisi ilan ederek “vur abalıya” durumuna sokmaları. Bu türkünün tüm suçu, Marşal Planı’ndan sonra, repertuara alınması. Türkücüğün başka hiçbir kabahati yok.

Gugıl’da yapacağınız araştırma sonucunda göreceğiniz o kopi/pestçilere siz de şu soruları sorun lütfen:

* Bu türkünün, Abede tarafından zeytin ve zeytinyağına karşı yaptırıldığını yazıyorlar. Abede’li hangi güç yaptırdı bu türküyü? Bedeli ne? Ne kadar para ödediler? Türkünün kaynak kişisi olan İhsan Kaplayan, bu türküyü Abede’ye hangi çıkar karşılığı yaptı?

* Diyelim ki İhsan Kaplayan’nın bu işte bir çıkarı yok. O zaman Muzaffer Sarısözen mi bir çıkar karşılığı bu türküyü repertuara aldı?

* Deniyor ki, Abede elindeki mısırözü yağını ülkemize satmak için, zeytinyağını kötüleyen türkü yaptırdı. Varsayalım ki doğru! Abede, bin dokuz yüz ellili yıllarda ülkemize ne kadar mısırözü yağı gönderdi? Rakamları rica edebilir miyiz?

* Kopi/pestçiler yazılarına, Abede mısırözü satmak için zeytinyağını kötüleyen türkü yaptırdı diye başlıyor, sonra bir bakıyorsun konu birden margarine gelmiş. Şimdi mısırözü yağı mı, margarin mi, bi karar verin önce😊

* Bu türkü, o yıllarda bi patlıyor bi patlıyor, dilden dile dolaşıyor (yerseniz). Sahi, bin dokuz yüz ellilerde bırakın televizyonu, memlekette doğru dürüst radyo bile yokken bu türkü nasıl oluyor da böylesine ünleniyor. Küçük bir kanıt değil, kanıtçık bile yeter sözünüzün haklılığına. Gösterin lütfen.

* Bu türkü hem bizim hem de Yunanların söylediği bir türkü. Acaba bizden mi Yunanlılara geçmiş, onlardan mı bize? Anonim bir türküye İhsan Kaplayan sadece kaynaklık mı yapmış yoksa tamamen kendisine mi ait? Yani türkünün ellili yıllarda yakıldığına dair elinizde bir kanıt var mı elinizde?

* Senin gibi cahile, ben efendim diyemem diyor ya türkü, ben de diyemem bilesiniz😊

Adam belki işgüzarlığından belki de zeytinyağlı sevmediğinden bir türkü yakmış, kopi/pestçiler yıllar sonra saldırıya geçmiş. Neymiş “zeytin yağlı yiyemem” demiş. Neymiş “sen bana ördek dedin!”.

Bu ya da benzer şekilde başka konularla ilgili internet dünyasında yazılanlar doğru olabilir ama doğruluğu kanıtlanana kadar her türlü söylentiye şüpheyle yaklaşmak gerekmez mi? “Bilimsel kuşkuculuk” dediğimiz şey bu değil mi? Aksi durumda sürekli komplo teorileri peşinde koşmaktan yorgun düşmez miyiz?

Onun için bence bir söylentinin/ifadenin doğruluğu, objektif verilerle/belgelerle bilimsel olarak kanıtlanana kadar o şeye kuşkuyla yaklaşmak ve ancak doğruluğu kanıtlandıktan sonra onun gerçekliğine inanmak gerekir diye düşünüyorum. Aksi halde her türlü yalan ve yanlış bilgi, özellikle günümüzün post-truth(3) dünyasında, en büyük gerçeklikmiş gibi sunulup arkasından milyonlarca insanı sürükleyebiliyor.

Konuyla ilgili eksisozluk’de yazılan bir cümleyle bitirelim😊

“Cia’nın zeytin tarımımızı bitirmek için bestelediği türkü. Ardından ‘ben varmam inekliye, yoğurdu sinekliye’ türküsü ile de hayvancılığımıza darbe vurmuşlardır!”


  • Wikipedia.org
  • Repertukul.com
  • Post-truth çağı: Türkçe’ye çevirisi konusunda net bir uzlaşma olmamakla birlikte yalanların bizzat gerçekmiş gibi sunulduğu bir dönem olarak ifade edilebilir.
50% LikesVS
50% Dislikes

Leave a Reply