Çok sevilen, çok beğenilen, çok dinlenilen türkümüzdür. Sözleri kadar müziği de etkileyicidir. Dinletir kendini kısacası. Pek çok sanatçı seslendirmiştir bu türkümüzü. Hepsi de birbirinden güzel yorumlamıştır. İçlerinde en çok Neşet Ertaş’ın çalıp söylediğini beğenirim ben.
Belki sizler, bir başkasının okuyuşunu daha çok seversiniz. Eskiden bir söz vardı günümüzde etkisini ve etkinliğini yitiren, “zevkler ve renkler tartışılmaz” diye. Size kalmış, tartışamayız yani. (Eskiden diyorum, çooook eskiden. Günümüzde, sadece ve sadece “kendisi hep doğru, diğerleri hep yanlış” diye düşünen bir zihniyet oluştu. Başkalarının beğenileri, fikirleri, alışkanlıkları; “çöp”, “ezik”, “boş yapma”, “köylü”, “cahil”, “hain” vs. diye nitelendirilirken, kendi sözleri ve davranışları yüceltilir bir hale geldi maalesef. Sahi niye böyle olduk biz?)
Ünlü halk ozanı Nesimi’ye, daha doğrusu Kul Nesimi’ye ait bir türküdür, “Haydar Haydar”. (“Minnet eylemem” türküsü de yine Nesimi’nindir.) Kul Nesimi, 17. yüzyılda yaşamıştır. (14. yüzyılda yaşamış olan tasavvuf şairi Seyyid Nesimi değildir). Bu türkü, dinleyeni alır başka bir boyuta götürür. Derin anlamlar içerir. Detaylı incelenmesi; felsefe, sosyoloji, teoloji konularına girer. Ki burada amacımız o değil. O nedenle konumuza, yani “melamet”e dönelim biz. Türkümüzü dinleyenlerin pek çoğu ilk anda melamet sözcüğünü anlayamaz. Gündelik hayatta daha çok kullanılan “melanet” sözcüğü ile karıştırır. O nedenle başlığımız, “Melanet değil! Melamet!” oldu. Söylenirken veya dinlenirken melamet yerine melanet kullanılırsa anlam kayması olur. Ki gözlediğim, bu hatayı pek sık yapıyor oluşumuzdur.
Melanet; büyük kötülük, lanetlenecek iş veya davranış anlamındadır. Melamet ise; kınama, azarlama, çıkışma anlamı taşır.
Ben melamet hırkasını kendim giydim eğnime
Ar-ü namus şişesini taşa çaldım kime ne
Haydar Haydar taşa çaldım kime ne
Kâh çıkarım gökyüzüne seyrederim âlemi
Kâh inerim yeryüzüne seyreder âlem beni
Haydar Haydar seyreder âlem beni
Sofular haram demişler bu aşkın bâdesine
Ben doldurur ben içerim günah benim kime ne
Haydar Haydar günah benin kime ne
Nesimi’ye sormuşlar yârin ile hoş musun
Hoş olayım olmayayım o yâr benim kime ne
Haydar Haydar o yâr benim kime ne
“Haydar Haydar” olarak da bilinen türkümüzün bestesinin yani müziğinin kime ait olduğu ise uzun zamandır kafamı karıştırmakta idi. Malumunuz, içinde “Haydar” sözü geçen pek çok türkümüz/deyişimiz olmasına karşın, “Haydar Haydar” ikilemesinin yapıldığı iki türkümüz var. Birincisi Ali Ekber Çiçek’e ait, müzikal bir başyapıt olan “Haydar Haydar”. (İçinde “on dört bin yıl gezdim pervanelikte” veya bir diğer deyişle “dara düş oldum” ifadeleri geçer.)
Diğeri ise içinde “Ben melamet hırkasını kendim giydim eğnime” ifadesi geçen “Haydar Haydar” türküsü. Nihayet kafamı kurcalayan bu sorunun karşılığını da buldum. Bestecisine ait bir bilgi, hiçbir kaynakta geçmediğinden dolayı anonim bir türkü olarak düşünüyordum. Meğer bu türkünün bestesini/müziğini yapan kişi de yine Ali Ekber Çiçek’miş.
İkinci “Haydar Haydar” türküsünün sözleri ise 1865 yılında Tarsus’ta doğan ve asıl adı Zeynel Abidin olan Aşık Sıdkı Baba’ya aittir. Uzun yıllar Pervane mahlasını kullandıktan sonra Sıdkı Baba ismini alan ünlü şairin uzun şiirinin, yazımıza konu olan kısmı şu şekildedir;
On dört bin yıl gezdim Pervanelikte
Sıdkı ismin buldum divanelikte
İçtim şarabını mestanelikte
Kırkların cem’inde dara düş oldum
Kırkların cem’inde Haydar Haydar dara düş oldum
Güruh-u Naci’ye özümü kattım
İnsan sıfatından çok geldim gittim
Bülbül oldum Firdevs bağında öttüm
Bir zaman gül için zara düş oldum
Bir zaman gül için Haydar Haydar zara düş oldum
Kul Nesimi’ye ve Sıdkı Baba’ya ait olan bu eserlerin ihtişamı karşısında saygı ile eğiliyorum. “Haydar Haydar” kısmı eklenerek müziklendirilen ve ortaya muazzam bir dinleti çıkmasını sağlayan/söyleyen büyük ustaları da saygıyla anıyorum. Türkülerle kalın dostlar…
Leave a Reply