Bir-ki-üç tıp! dışında herhangi bir tıp bilgisi olmayan biri olarak an itibariyle, literatüre “dilsel simetri hastalığı” deyimini ve akabinde teşhisini (henüz tedavi konusunda icat çıkaramamış olsam da) kazandırmış olmanın gururunu, mutluluğunu ve coşkusunu yaşamaktayım. Bence bu coşkuya herkes ortak olmalı; hatta ve hatta yurtta, dış temsilciliklerde ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de törenlerle kutlanmalı derim. Ta ki o kadar yani!
Dilerseniz simetri hastalığını müteakip dilsel simetri hastalığı hakkında az biraz bilgi verip sonra da kısa bir anımı uzun uzun anlatmak isterim. Siz de arzularsanız, buyurunuz efendim😊
Bildiğiniz üzere simetri hastalığı, bir nesnenin düz olmayışının, eğri duruşunun, yamuk oluşunun insanı rahatsız etme halidir. Bu eğrilik düzeltilmedikçe simetri hastaları çok rahatsız olur. Tablodur, halıdır, kilimdir, battaniyedir, paralarda Atatürk’ün aynı tarafta olmayışıdır, vs.dir. Sebep çoktur onlar için. İlla hepsi jilet gibi dümdüz olacaktır. Ki sırf bu nedenle simetri hastalarının, “nerem doğru” diyen develere, hususi bir husumet besledikleri kabul görmüş bilimsel bir gerçektir.
Dilsel simetri hastalığı da tam böyledir. Sözcükler ağızdan çıktığında, doğru ve düzgün telaffuz edilmelidir. Edilmiyorsa, edilemiyorsa yandı gülüm keten helva! O nedenle sakın ha sakın, bu kişilerin yanında; “şarz”, “ana halter”, “ultrasyon”, “mütayit”, “muane”, “artiz”, “palyanço”, “ukranya”, “böğrek”, “fortmanto”, “apörlo” ve benzeri sözcükleri kullanmayın. Hele bir de herkesin adını farklı farklı söylediği “viceroy” diye bir sigara var ki aman evlerden uzak! Siz siz olun değil sigaranın kendisini, o markanın adını dahi ağzınıza almayın. Dilsel simetri hastası, gayriihtiyari duruma müdahale eder ve o sözcüğün/sözcüklerin doğru telaffuzunu derhal söyler. Bunu da olur olmaz yerde yaptığı için, başı dertten kurtulmaz bu hastalarımızın. Her yanlış telaffuzda bu kardeşlerimiz, “sussan olmuyor, susmasan olmaz / dil dursa hâkim bey tende can durmaz” şeklinde ajitasyonla kendilerini helak ederler.
Müsaade ederseniz sizi yıllar yıllar öncesine götüreyim. Lise yıllarım. Meslek lisesi. Eğitim sabahtan başlar, öğlen bir saat yemek için büyük teneffüs verilir, öğleden sonra akşama kadar devam edilirdi derse veya atölyeye. Her sabah ve her öğlen, bıkmadan usanmadan, yaz kış, yağmur çamur demeden sıra olurduk. “Günaydın/tünaydın” – “sağol” faslı yapılır ve sıra halinde sınıflarımıza geçerdik.
Yine bir sabah, bu kutsal “günaydın-sağol” ritüeli gerçekleşirken müdür yardımcımız kime, niye, neden kızdı bilmiyorum, hepimize; “hayvanatlar” diye bağırmaya başladı. Sonra sıra halinde sessizce sınıflarımıza yöneldik hayvanatlar olarak.
İlk dersimiz edebiyattı ve öğretmenimiz müteessir bir halde sınıfa girdi. “Çocuklar çok üzgünüm bu sabah olanlar için” dedi. “Müdür Yardımcısının sizlere hayvanatlar demesine inanın çok kırıldım” diye devam etti. “Bir sözcüğün sonuna “at” eki gelirse, o sözcük çoğul olur. Hayvanat, hayvanın çoğuludur yani hayvanlar demektir. Hayvanat’a, “lar” eki eklenince hayvanlarlar olur. Ya hayvanat diyecekti sizlere ya da hayvanlar! Çok ama çok yanlış bir kullanım yaptı” şeklindeki açıklaması ile bizi nasıl da teselli etmiş, nasıl da incinen gururumuzu bir çırpıda tamir etmişti hiç unutamam.
Tabii o zamanlar benim mucit yanım gelişmemiş ve henüz dilsel simetri hastalığı konusunda azman bir uzman olmadığım için değerli “örtmenimiz”e bu teşhisi koyamamıştım. Sonuçta “örtmenimiz” dilsel simetri hastasıydı ve yanlış kullanılan bir sözcüğü tespit ve teşhis etmişti.
Demem o ki dostlar, sözcükleri deforme eden birini görürseniz sakın müdahale etmeyin. Ederseniz, dilsel simetri hastası yaftası yakanıza yapışır. Tercih sizin!😊
Leave a Reply