Sabah yürüyüşünden döndüğünde ruh hali genellikle iyi oluyor, ama bu sabah öyle değil.
“Anons yaptılar oğlum biraz önce, senin uzun burunlular çetesi var ya, yarın av düzenlenecekmiş onlar için, ormanda dolaşmayın dediler.”
Benim çekirgenin peşinden koşmam gibi mi? Uzun burunluların peşinden mi koşulacak?
“Bütün yaz, sabah kalkıp bahçeyi darmadağın bulduğumuzda kızıyorduk onlara ya da geç saatte eve dönerken gürültü yapıyorduk yakındalarsa kaçsınlar, önümüze çıkmasınlar diye ama bu başka bir şey. Şu an nefes alıp veren birileri yarın öldürülecekler.”
Ne desem bilemedim. Doğada sürekli bir alan kapma, yer belirleme, sınır çekme mücadelesi var aslında. Ama annemin canını bu kadar sıktığına göre av bunun iyi bir yolu değil sanırım.
“15 Kasım tarihini hiç unutmam çocukluğumdan beri” dedi annem. Salı günüymüş, ama okula gitmemişmiş, evde, mutfak masasında öğle yemeği yiyormuş radyoda KKTC’nin kurulduğu ilan edildiğinde. “O bir doğumdu, şimdi bir de ölümle kalacak aklımda artık.”
Ben de yavaş yavaş sonbaharın hüzünlü olduğunu düşünmeye başlıyordum ki aklıma arkadaşlarım geldi. Hemen bir toplantı yaptık; durumu anlattım, “yarın orman tarafına gitmiyoruz” dedim. Çünkü tüm canlılar gibi, biz de yaşamımızı sürdürmeyi istiyoruz.
Leave a Reply