Günlerimiz birbirinin benzeri ve gayet güzel geçerken annemin annesi geldi. İyi. Bir itirazım yok. Ama o yanındaki sarı tüylü dev ne? Zaten bizim bahçeye mahallenin bütün kedileri toplanıyor. Onlara da yemek veriyor annem. Yemeklerini yiyip gitmiyorlar ki; hepsi bahçenin bir köşesinde, mümkünse evde yer kapmaya çalışıyor. “Oğlum, herkes kendi alanını belirleme, sınırlarını sağlamlaştırma peşinde” diyor annem, “bak biz de habire bahçelerimizi çitlerle -mümkünse her seferinde biraz daha genişleterek- çeviriyoruz.” Annesinin yıllar önce ön bahçelerine yaptırdıkları üç tuğla yüksekliğindeki duvarı bile yüksek bulup “komşumla aramıza böyle duvar örmeyin” diyerek yıktırdığını, bir tuğla yüksekliğinde tekrar yaptırdığını konuşuyorlardı. Eski ve çok sevdikleri sahibinin, beyaz ferforje masasıyla koltuklarının her zaman komşuları beklediği çamın altına artık yeşil çitlerin ardından bakılabiliyormuş. Zaten ferforjelerin yerini de modern bir oturma grubu almış. Annesi gelmeden önce de bir komşusuyla konuşuyorlardı her şey ne kadar değişti burada diye. İlk geldiklerindeki -kırk yıl önce dediler- komşularının büyük bir kısmı geri dönemeyecekleri kadar uzağa gitmiş. Ben hiç o kadar uzağa gitmem, mutlaka geri dönmek isterim çünkü evime.
Neyse, insanların her zamanki duygusal konularına daldım ben de, ama benim bu aralar en birinci konum annemin annesinin sarı tüylü devi.
Leave a Reply