Yeşil Mavi

M. Cem Özmen, Okur-Yazar

Saygı Konusu: Herkese ve Her Fikre Saygı Duyulur mu?

Zor bir soru, değil mi?

Günlük hayatımızda çok kullanılan bir kavram olmasına karşın ‘saygı’ ile ilgili oldukça yoğun bir kafa karışıklığı görüyorum. Dolayısıyla biraz saygı konusunu tartışmak istiyorum. Ancak herhangi bir konuyu konuşurken öncelikle o kavramdan ne anladığımızı ifade etmekte yarar var sanırım. Ben bu yazıda ‘saygı’ hakkında konuşacağım ama acaba ‘saygı’dan ne anlıyorum? Ve tabii herkes ne anlıyor, aynı şeyleri mi anlıyoruz?

Aslında saygıyı çok fazla yerde ve çok daha geniş anlamlarıyla kullanıyoruz. Örneğin tartışma programlarında çok karşılaşıyoruz: “Ben senin sözlerine saygı duyuyorum, sen de benimkilere duy!”, “Bizim her tür fikre saygımız var.” ya da “küçüklere sevgi, büyüklere saygı” gibi.

TDK Sözlüğünde ‘saygı’ ile ilgili olarak şunlar yazıyor:

1. Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu; hürmet, ihtiram:

2. Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.

Saygı ifadesini bu kadar değişik şekilde kullanınca TDK sözlüğündeki anlamlar da bu geniş kullanımı karşılamaya yetmiyor sanırım. Dolayısıyla ben de -izninizle- kendi saygı anlayışım doğrultusunda bu konuyla ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum. Bunu yaparken de konuyu daha somut bir düzlemde tartışabilmek için birbiriyle ilişkili iki soruyla başlayıp oradan bir saygı tanımına ulaşmaya çalışacağım.

İlk sorumuzu sorarsak: Hangi insana saygı duyulur? Ya da bir başka ifadeyle her türlü insana -dürüst olmasa da, kötülük yapsa da, kendisi saygısızca davransa da, vd.- saygı duyulur mu?

Öncelikle bu soruda geçen “insana saygı” ifadesi ne anlama geliyor, belki onu netleştirmek gerekir. Ben burada “insana saygı” derken aslında “insanın haklarına saygı duymayı” kastettiğimizi düşünüyorum. Yani insanların doğuştan gelen ve insan olmaktan kaynaklanan haklarına (yaşama, çalışma, seyahat, eğitim, düşünme, ifade etme vd.) saygı duymaktan, bu hakların dokunulmazlığını kabul etmekten bahsediyoruz. Bu hakların yer aldığı ve artık insanlık için büyük ölçüde referans kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ne (İHEB) göre bütün insanlar özgürdürler, ayrıca onur ve hakları yönünden eşit doğarlar (Madde-1). Dolayısıyla “bir insana saygı duymak” demek, onu bu haklara sahip bir insan olarak gördüğümüzü, onun en azından burada sayılan haklara sahip olduğunu kabul ettiğimizi, buna zarar verecek herhangi bir hareketi onaylamayacağımızı ifade ettiğimiz anlamına geliyor. Yani bu ifade, “Siz de benim gibi bir insansınız, ben hangi haklara sahipsem siz de o haklara sahipsiniz.” dediğimiz bir durumu gösteriyor.

Bu yaklaşımın ışığında sorumuza geri dönersek, hangi insana saygı duyulur? Bana göre her insana saygı duyulur. Her insan, özgürlüğü, onuru ve haklarıyla doğan bir kişidir ve en az bizim sahip olduğumuz haklara sahip bir bireydir. Dolayısıyla her insana, yani her insanın insan olmaktan kaynaklanan haklarına saygı duyarız, duymalıyız. Tabii burada şöyle bir soru akla geliyor: Bir insan dürüst olmasa, ahlaklı olmasa, suçlu olsa da mı saygı duymamız gerekir? Evet, bir insan her nasıl olursa olsun (suçlu da olsa, ahlaksız da olsa, kötülük de yapsa,…) o insana, yani o insanın insan olmaktan kaynaklanan haklarına saygı duymamız gerekir. O insanlar da birer insan, onların da insan olmaktan kaynaklanan hakları var ve her durumda saygıyı hak ediyorlar. Tabii örneğin bir insan suç işlemişse onun yargılanması -insan haklarına uygun bir şekilde yargılanması- gerekir. Örneğin bu noktada suçlu bir insana saygı duymak demek, onun insan olmaktan kaynaklanan haklarına saygı duymak, yani diğer haklarıyla beraber örneğin adaletli yargılanma (Madde-11), işkence vd. kötü muameleye tutulmama (Madde-5) haklarını savunmak demektir. Her insanın insan olmaktan kaynaklı haklarına saygı duymak gerekir ancak bir kişi suç işlemişse onun kendi haklarını da gözetecek şekilde yargılanması ve suçuyla orantılı bir ceza alması kişisel hak/sorumluluk ve toplumsal adalet duygusunun da bir gereğidir.

Öte yandan İHEB’nin 19. Maddesinde “Herkesin fikir ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, fikirlerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın bilgi ve görüşleri her yoldan aramak, almak ve yaymak özgürlüğünü kapsar.” deniyor. Buna göre herkes, istediği her konuda, istediği şekilde düşünme, istediği fikri üretme ve bunu ifade etme hatta yayma haklarına sahiptir. Bu çerçevede her tür fikir ve düşüncenin insana ait olduğu gerçeğini de göz önünde bulundurarak ikinci sorumuza gelirsek: Hangi görüş/fikir/düşünce ‘saygı’yı hak eder? Ya da başka bir ifadeyle her türlü görüşe, fikre, düşünceye -saçma da olsa, mantıksız da olsa, kötü niyetli de olsa vd.- saygı duyulur mu?

Öncelikle burada da belki “düşünceye saygı” ya da “fikre saygı” kavramlarını açmak gerekir. “Bir düşünceye saygı” ne demektir? Ben, “bir düşünceye saygı” derken aslında “bir düşüncenin üretilmesi, ifade edilmesi, yayılması ile ilgili haklara saygı”nın kastedildiğini düşünüyorum. Yani burada söz konusu fikrin içeriğinden çok fikrin üretilmesi ve ifade edilmesi süreçlerine yönelik haklara saygı söz konusu. Yoksa her gün televizyonlarda, gazetelerde, tartışma programlarında üzerinde hiç düşünülmeden, okunmadan, çalışılmadan söylenmiş; yalnızca ezbere, dedikoduya, hurafeye dayanan, hiçbir ciddiyeti olmayan bir sürü söz duyuyoruz. Bu düşüncelerin çoğunlukla akılla, mantıkla, vicdanla vd. en küçük bir ilgileri olmuyor. Hatta zaman zaman ırkçılıkla, ayrımcılıkla ilgili ifadeler, hakaretler, şiddet çağrıları gibi insan ve toplum yaşamında çoğunlukla kötülüğe, suça, savaşa yol açan ifadelerle de karşılaşıyoruz. Bu anlamda aslında saygıyı hak edecek en küçük bir yanları olmuyor. Buna karşın ne kadar saçma, kötü, yanlış olursa olsun bir insanın söz söyleme hakkına saygı duyma ilkesi gereğince bu sözlere de -bu anlamda- saygı duyuluyor. Dolayısıyla bir tartışma programında söylenen “Ben sizin fikirlerinize saygı duyuyorum.” ifadesini “Ben insan olarak size, haklarınıza, sizin düşünce ve ifade özgürlüğünüze saygı duyuyorum dolayısıyla yanlış da olsa, saçma da olsa, hatalı da olsa istediğiniz şeyi söyleme, düşünme ve ifade etme hakkınız var.” şeklinde anlıyorum.

Görüldüğü gibi ben, saygı kavramını içeriğin ötesinde daha çok haklar bağlamında ele alıyorum. Ama peki hayatta gerçekten içerik anlamında da “saygı”yı hak eden kişiler ya da fikirler yok mu? Var tabii ki. Bunlar yalnızca insan oldukları için değil bir de iyi, akıllı, vicdanlı, dürüst, yapıcı, üretken insanlar oldukları için ayrıca saygı gören insanlar. Yalnızca insan olmaktan kaynaklanan haklarına duyulan saygının ötesinde tüm insanlar için, toplum için, dünya için, hayat için güzel şeyler yaptıkları, güzel şeyler söyledikleri için de değer gören insanlar. Onun için biz de bu insanlara ‘saygın’ insanlar diyoruz.

Aynı şekilde söylenen her söze genel anlamda ifade özgürlüğü çerçevesinde ‘saygı’ duyarken insanlık için, toplum için, dünya için söylenen güzel, olumlu, yararlı sözlere, fikirlere, düşüncelere de ‘saygın’ sözler, fikirler, düşünceler diyoruz. Aslında belki günlük hayatta “Fikirlerinize saygı duyuyorum.” derken kastettiğimiz şey de “Güzel, yararlı, yapıcı fikirlerinize saygı duyuyorum, değer veriyorum. Diğerleri ile ilgili olarak ise yalnızca düşünce ve ifade özgürlüğünüze saygı duyuyorum.” olsa gerek.

Sonuç

Özetlersem, bir insan olarak her türlü konuda, her şeyi düşünmeye ve bunları ifade etmeye hakkımız var. Bana kalırsa aslında saygı konusu olan bu haktır ve bu da kutsaldır. Voltaire’e atfedilen söz bu durumu çok güzel ifade ediyor: “Fikirlerinize kesinlikle katılmıyorum ama onları ifade edebilmeniz için canımı bile veririm.”

Bu hakkı içimizde hissettikten sonra istediğimiz her konuda istediğimiz her şeyi düşünebilir, bunu da ifade edebiliriz. Ancak bunu yaparken gerek kişilik gerekse düşünsel düzeyde ‘saygın’ bir konumda olmak için gerekli sorumluluğu göstermemiz beklenir. Doğaldır ki insan her şeyi düşünebilir ancak insana değer katan şey, sadece düşünce görüntüsü altındaki ezberler, yalanlar, yanlışlar, safsatalar değildir. İnsana değer katan; insanın kendisiyle, yaşamla, dünyayla, doğayla ilgili düşündüğü güzel şeyler, iyi niyetler, hayata sağladığı olumlu katkılardır. İnsanı değerli kılan ve bu anlamda “saygı”yı hak eden de zaten bu görüşler, düşünceler, sözlerdir. “Benim düşünme ve ifade etme hakkım var, o zaman hiçbir konuda sorumluluk hissetmeden aklıma gelen her şeyi söyleyim ya da kötü, çirkin, yanlış sözleri fikirmiş gibi ileri süreyim.” demek (veya daha kötüsü bunları söylerken farkında bile olmamak), doğaldır ki bir insana da düşüncelerine de saygınlık kazandırmaz. Dolayısıyla insanların bize gerçek anlamıyla ‘saygı’ duymalarını istiyorsak kendimize, topluma, dünyaya, yaşama dair iyi, güzel, doğru, gerçekçi, adaletli düşünceler üretip bunları ifade etmemiz gerekir.

Göstermelik değil de gerçekten saygı duyulmak istiyorsak gerçekten saygı duyulacak bir kişilik, bir karakter, bir insan olmamız gerek.

Sözlerimize, düşüncelerimize, fikirlerimize şeklen değil de gerçekten saygı gösterilsin istiyorsak gerçekten saygı duyulacak görüşlere, düşüncelere, fikirlere sahip olmamız gerek.

Dünyanın en anlamsız, mantıksız, kötücül cümlelerini söyleyip de bunlara en büyük saygıyı beklersek gerçekten saygın düşüncelere, fikirlere, sözlere ve kişilere haksızlık etmiş olmaz mıyız?

Saygı, hak edildiği zaman değerli ve anlamlı olan bir şey bence. Aksi halde -şu an genelde olduğu gibi- büyük ölçüde içi boşalıp sadece sözde kalan ve gerçekte -çoğunlukla- kimsenin kimseye saygı duymadığı bir dünyaya dönüşebilir.

100% LikesVS
0% Dislikes

Leave a Reply