Yeşil Mavi

Ercan Taş, Öyküler

İstanbul Yolcusu Kalmasın

Daha vakit var ama yine de geçeyim otobüse. Dışarıda aylak aylak bakınana kadar koltukta oturarak beklerim. Zaten birazdan hareket eder otobüs.

Bindim. Önden ikinci sıraydı yerim. Bir seferinde en önden almıştım bileti. Hem ayaklar inen binen yolcuları rahatsız etmesin hem de servis yapıldığında ikramlar konulsun diye, önünü kapatmışlardı koltuğun. Dardı mesafe. Ayaklarımı uzatamamıştım doğru dürüst. O nedenle ikinci sırayı tercih etmiştim.

Hoppala! Bu adam niye benim yerime oturmuş ki? İyi valla. Maça gideriz kendi koltuğumuzda oturamayız. Otobüse bineriz aynısı. Stadyumda “kardeş burası benim yerim” deme lüksün yok, herkesin yerine oturan ve laf anlamayacakları her halinden belli olan gruba. Neyse burası stadyum değil. Cebimden biletimi de çıkarayım herhangi bir itiraz durumu olmasın. Olursa, gerisiyle muavin ilgilenir zaten.

– Afedersiniz, o cam kenarı benim yerim.

– Ha öyle mi? Boş diye oturmuştum.

İyi valla, benim hobi bahçesi de boş duruyor, oraya da bir konteyner koyarsın artık. Neyseee! Aldırma, bir şey söyleme. Zaten demiyorsun da içinden bile geçirme. Boş ver; üç maymuna devam. Görme, duyma, konuşma!

Adam bağ bağışlıyor havalarında kalktı usul usul. Koridora geçti. Ben yerime oturdum, o da yanımdaki koltuğa. Oturdum oturmasına da bu testi niye teşhir ürünü gibi benim koltuğumun önünde duruyor? Orası biraz garip geldi. Bir testiye baktım, bir adama. Adam tınmıyor.

– Beyefendi testi?

– Aaaa evet testi! Güzel değil mi?

– Güzel de! Ne alaka?

– İstanbul’a gidene kadar orada durabilir mi? Kırılmasın diye hani.

– Ta Ankara’dan, İstanbul’a gidene kadar?

– Size zahmet olmazsa.

Yok canım ne zahmeti! Zaten hep istemişimdir, birisi önüme bir testi koysa da o keyif çatarken, ayağım iki büklüm gitsem diye. Kısmet bugüneymiş. Yahu dalga mı geçiyorsun? Ben ayağımı rahat uzatayım diye ön koltuktan bilet almamışım. Sen getir testini benim ayağımın altına koy.

– Hayırdır, neyin nesi bu testi?

– Kızımın yanına gidiyorum. Giderken de testi götüreyim dedim. Tâ Nevşehir’den aldım üstelik.

– Nevşehir mi? Aaa bak, oranın çanağı çömleği, testisi güveci iyi olur.

– O yüzden aldım ya! Hem torunlar da görsün, testi neymiş öğrensin istedim.

– Beyefendi kabul edersiniz ki Ankara’dan İstanbul’a transit gitsek beş saat sürer. Üç ayrı yerin terminaline uğrayacağız. Bu arada ihtiyaç molası da vereceğiz. Bir de köprü geçeceğiz üstüne üstlük. Eder sana yedi saat.  

– Yapma ya! O kadar sürer mi?

Yapma değil Avrupa! İthal bunlar, ithal.

– Tabii sürer. Bu direkt İstanbul arabası değil. İstanbul yolcusu inecek sonra yeni yolcularla devam edeceğiz. Bizim yol, dokuz on saat sürer. Her ilçede dururuz. Her evin önünde yolcu indiririz. İstanbul’a kadar VIP hizmet, sonrası Allah’a emanet!

– Olmaz diyorsun yani?

– Olmaz diyorum.

– İyi madem, alayım testimi.

Almazsan hatırım kalır.

– Çok teşekkür ederim.

– Rica ederim.

Adam aldı testisini. Camdan dışarıyı seyretmeye koyuldum. Bugünlük sohbet hakkımı ziyadesiyle kullanmıştım zira.

– Otobüs kaptanlarının dikkatine! Hareket saatiniz geçmiştir. Lütfen peronları boşaltınız!

Hah, hareket saatimiz de geçmiş. Herkes gitti, sadece bizim kaplan pardon kaptan kaldı. Neyse, ikinci anons yapılmadan hareket ederiz nasılsa. Ne demişler “arabayı süren, Zeki Müren”. Hah hah haaa!

Yanımdaki beyefendi saatine bakarak mırıl mırıl bir şeyler söylüyordu. Anons tekrarlandı.

– Otobüs kaptanlarının dikkatine! Hareket saatiniz geçmiştir. Lütfen peronları boşaltınız. Aksi takdirde, cezai işlem uygulanacaktır.

Cezayı duydu ya hareket etmesin de göreyim.

Saatime baktım, on dakika geçmişti hareket saatinden. Merakla, camdan ön tarafa doğru uzattım kafamı. Biri bey, diğeri hanım iki kişi, otobüsün kapısının önünde sigara içiyordu. Muavin de onlara eşlik ediyordu.

En sevmediğim şey, sigarasını yere atıp hemen otobüse/minibüse binen yolcu tipidir. Çok pis kokarlar. Hele bir de tam yanındaysa, burnunun direği sızlar resmen. Neyse ki önüm arkam, yanım dolu. Arkadaki boş yerlerden birine oturacak bu kokarcalar. Rahatım.

Derken bir anons daha.

– Otobüs kaptanlarının dikkatine! Hareket saatiniz geçmiştir. Lütfen peronları boşaltınız. Aksi takdirde cezai işlem uygulanacaktır.

Kardeşim, ne zırt pırt anons yapıyorsun? Madem kural var. Uyulmadığı takdirde müeyyidesi var, uygula işte, ne uzatıyorsun! Keseceksin üç beş ceza, bak bir daha yapıyorlar mı?

Neyse ki sigara içen yolcularımız lütfettiler içeriye. Kapı kapandı. Eee, bostan korkuluğu gibi bekliyorlar kapının ağzında. Niye geçmiyorlar yerlerine?

– Burası bizim yerimiz.

Ön sıradaki bey ve eşine söylüyorlardı.

– Ne münasebet! Burası bizim yerimiz.

Cebinden biletini çıkardı oturan bey.

– Bu da biletimiz.

Kadın sinirlendi.

– Ben anlamam bilet milet. Bize ön koltuk boş dediler. O nedenle bindik.

Binişini seveyim. Hem biletin yok hem de sigara keyfi yaparak insanları beklet. Üstüne bir de gel milletin yerine otur. Delirtme lan adamı! Tamam tamam sakin ol! Birazdan tıpış tıpış geçerler arkaya. Unutma, neydi düsturumuz; üç maymun.

– Kardeşim burası boş değil. Bak biletimizi gösteriyorum.

– Muavin; ne diyor bu, hani boştu ön koltuk?

– Şey Abla. Arka tarafta yer var, istediğiniz yere oturabilirsiniz.

– Geçmem. Benim kocam hasta. Arka tarafta oturamaz. Bak ön koltuk olmazsa, vermem parayı ona göre.

Muavin çaresiz gözlerle biletli yolcuya baktı.

– Abi, arkaya siz geçseniz olmaz mı?

Hah şimdi kavga kıyamet kopacak. En iyisi şu kulaklığı takayım da hiçbir şey duymamış gibi yapayım. Üç maymun iyidir!

– Lanet olsun tamam biz geçeriz arkaya. Zaten bir türlü hareket edemedik. Şimdi de bu yüzden gecikmeyelim.

Önde oturan bey ve eşi kalkarak arka tarafa yürüdüler. Sigaracı çift oturdu önüme.

– Ne yapayım kardeşim kocam hasta!

Adamdan miyavlar gibi ses çıktı ilk kez.

– Hastayım.

Eğlenceli bir seyahat olacağa benziyor, keşke içinde olmayıp dışardan izleyebilseydim.

Yolculuk boyunca yanımdaki beyefendinin konuşmalarına “evet, hayır, hı hııı, bilmiyorum” şeklinde uzun uzun cevaplar vererek, ne kadar hoş sohbet birisi olduğumu bir kez daha kanıtladım. Derken Bolu Terminaline girdik. Ön koltukta yerinden edilen bey ve eşi burada indiler. Elinde biletle bir yolcu bindi. Ön koltukta oturan sigaracı beyefendiye seslendi.

– Pardon, burası benim yerim.

Seslenmez olaydı! Kadın, eskinin dikiş makinası gibi başladı mı tıkır tıkır konuşmaya. Dur durak bilmiyor! En sonunda, can alıcı cümleyi kullandı.

– Benim kocam hasta. Psikolojik sorunları var. Arka koltuklarda oturamaz. Bla bla blaaaa!

Sonunda hasta koca miyavlamaktan vazgeçerek kükredi.

– Hastayım ben, hastayımmm!

An itibariyle kulaklığımı tekrar takarak camdan dışarıya bakmaya başladım. Bu gibi durumlarda; görmeyen, duymayan, konuşmayandan sonra, neme lâzımcı maymunu da oynamak gerekiyor.

Eli biletli yolcu, söylene söylene arka koltuklara yürüdü.

– Çattık valla! Hasta mıdır nedir?

Neyse kazasız belasız bunu da atlattık. Yola devam. Terminalden çıktıktan on dakika sonra “ihtiyaç molası”. Yine söylenme. Altı üstü yarım saat mola. Sus! Zaten susuyorsun da hatta düşünme!

Bitince mola, düştük yola. Geldik Gebze Terminaline. Bu sefer inen yok, elinde biletiyle genç bir kız bindi ve ilk koltuğun önünde durdu. Bingooooo!

– Hanımefendi burası benim yerim!

– Hayır benim! Benim kocam hasta.

– Hastayım.

– Ama biletim!

Kız yardım istercesine baktı bana. Ne bakıyorsun? Kardeşim ben bu otobüsün, otobüs başkanı mıyım? Bana ne? Kapat gözlerini, kapat! Uyuyan maymun ol. Oldum nitekim.

Genç kız da kurala uyarak, uygun adım marş, arka koltuğu yürüdü söve saya.

Bundan sonrası Dudullu. İnen iner, rahat rahat gideriz Esenler Otogara. Sen öyle san koçum! Rahatlık kim sen kimsin? Dudullu’da öndekiler sigaraya içmeye inince, genç kız gelip oturmasın mı koltuğa. Eyvah eyvah!

En iyisi ben bu arada tuvalete gidip geleyim. Göz görmezse gönül katlanırmış! Üç maymun mu, tuvalete kaç maymun mu, göreceğiz!

Gittim, geldim. Sigaracılar ön koltukta oturuyorlar pişkin pişkin. Göz ucuyla arka sıralara baktım. Genç kız ileride, ağlamaklı bir vaziyette gömülmüş koltuğuna. Artık ne yaşandıysa aralarında! Hareket ediyoruz. Son bir durak kaldı. Bitecek bu işkence. İyi dayandım, üç-beş maymunu oynayarak. Bir kez daha tebrik ettim kendimi. Etliye sütlüye karışmadan bir yolculuğu daha bitirmek üzereydim. İçimden türkü söylemeye başladım, “yollar seni gide gide usandım”.

100% LikesVS
0% Dislikes

Leave a Reply