Yeşil Mavi

Öyküler, Saniye Kısakürek

Adres Bulunamadı

Birinci Mektup:

Merhaba, nasılsınız?

O çarpışmamız olmasaydı, herhalde bu mektubu yazmaya cesaret edemeyecektim. Kim derdi ki, gün gelecek ve bir sokağın köşesini dönerken bir editörle çarpışacaksın!

İkimiz de çok şaşırmıştık. Elimdeki dosyalar yere saçıldı. Siz sendeleyip duvara tutundunuz. Ben şaşkın bir şekilde dökülen kağıtlarımı toplamaya başladım. Çok pardon, affedersiniz dedikten sonra benim toparlanmama yardım ettiniz. Hiç unutmuyorum o anı.

Ben de bir yandan size yardım etmeye çalışıyordum, düşmemeniz için. Sonra kendinize geldiniz ve elimde tomar halinde duran kağıtlara dikkatlice bakmaya başladınız. Ben de açıklama yapma ihtiyacı hissettim. Bunlar benim yazdığım öyküler, şu ileride bir yayınevi vardı, oraya götürüyordum, dedim.

Gülümsediniz. Aa, öyle mi, ben de şu ilerideki yayınevinde çalışıyorum. İsmim Nazlı.

Ben de Erdem. Memnun oldum.

İşte böyle oldu. Umarım tekrar karşılaşırız. Saygılar, selamlar…

İkinci Mektup:

Merhaba Nazlı Hanım,

Nasılsınız? Ben Erdem. Beni hatırladınız mı?

Bu ikinci mektubum. İlkini yazalı uzun zaman oldu. Sizin çalıştığınız yayınevini buldum ve size instagramda takip isteği gönderdim. Bütün gönderilerinize beğeni bıraktım. Ne kadar da çok takipçiniz var! Çok da aktif bir editörsünüz. Umarım beni fark edersiniz. Sizden ricam; beni onaylayın ve takip edin.

Bu süreçte yeni öyküler yazdım. Belki editör olarak siz de bir bakmak istersiniz diye bir kopyasını size de gönderiyorum. O götürdüğüm yayınevi dosyamı reddetti. Bir yıllık yazar kadrosu ve kitap listesini oluşturdukları için yeni yazarlara yer veremiyorlarmış.

Selamlar, görüşmek üzere…

10. Mektup:

Merhaba Nazlı Hanım,

Ben Erdem. Birinci ve ikinci mektubumu aldıysanız beni hatırladınız demektir. Cağaloğlu’nda bir sokakta çarpışmıştık. Belki de çarpılmıştık. Bilemiyorum. Acaba duygularım karşılıklı mı?

Nazlı hanım, aylardır aklımdasınız. Gözlerinizin şekli, şaşkın bakışlarınız. Ellerinizin beyazlığı.

Neyse, fazla uzatmayayım. Neden mektup yazdığımı soracak olursanız biraz eski kafalı olduğumdan diyebiliriz. Böyle kısa mektupları çok severim. Mektup geleneğini sürdüren yegane insanlardanım. Uzun süredir yazıyorum size. Daha önce kendimi anlattığım mektuplarım çok oldu size. Öykülerimi de okuyunca beni daha yakından tanıdığınızı düşünüyorum.

Ne dersiniz, duygularımın karşılığı var mı?

16. Mektup:

Nazlı merhaba, nasılsın?

Aylardır senden bir cevap alamamanın acısını yaşıyorum. Bana bir cevap ne olur, sevgilim. Sevgilim demeli miyim, onu da bilmiyorum.  Biz neyiz?

Öykülerimi bastırıp bir gün ünlü bir yazar olduğumda seninle birlikte söyleşiler yaparız diye düşünüyorum, ne dersin? Hatta bana taşınırsın, benim öykülerin düzeltilerini sana vereyim artık diyorum.

Evet, bu çok iyi olur. Böylece birbirimizden hiç kopmayız.

Öpüyorum.

…. Mektup:

Canım sevgilim,

Artık sana böyle diyorum. Çünkü sen hep benim sevgilim oldun. Her ne kadar sen cevap vermesen de ben seni hep bekledim. Günlerce seni takip ettim. Sosyal medyada takip isteğimi reddettin.

Yetmedi, çalıştığın yayınevine varıp orada akşama kadar seni bekledim. Ofisin penceresi her açıldığında kafanı oradan uzatıp “Erdem, hadi gel,” demeni hayal ettim. Akşam sen eve dönerken o ardından nefesiyle buharlar çıkaran, senin korktuğun adam bendim sevgilim. 

Kaçıncı mektup olduğunu hatırlamıyorum.

Mektup yazmayı da bu son mektuptan sonra bırakıyorum.

Seni hep o sokak köşesinde bekleyecek olan sevgilin Erdem…


Kapak görseli: Paul Klee

100% LikesVS
0% Dislikes

Leave a Reply