Kızımla vapura doğru heyecanla yürüyorduk. Bu gezi, uzun zamandır hayalini kurduğum bir şeydi. Boğaz turu yapacaktık. Yalıları, mekânları ve içinde yaşayanları o kadar merak ediyordum ki. Hani çocuklukta hiç tatmadığın bir şeker ağzına alırsın da dilinde yavaş yavaş hissedersin ya, işte öyle bir merak vardı içimde. Martılar bize yoldaş oluyorlar. İstanbul’un, Boğaz’ın tadını sindire sindire çıkaracağız. Kim bilir hangi hisler kaplayacak içimizi?
Yolculuk başlamış; çaylarımız elimizde, etrafa bakarken istemsizce gülüyoruz hep. İçinde ne yaşarsan yaşa manzara mutlu ediyor insanı. Yalıların önünden yavaş yavaş geçerken birden kendimi okuduğum romanların içinde hissediyorum. Feride merdivenden iniyor, Ferhunde Hanım misafirleriyle bahçede… Nasıl yaşadılar, mutlu oldular mı, nasıl iletişim kuruyorlardı? Çocukken güzel evlerde oturanların hep mutlu olduklarına inanırdım. Artık eminim, mutluluğun güzel evlerle ilgisi yok istemek ve yalnızca hissetmekle ilgili.
Etraftan gözümüzü ayırmadan birkaç koydan yolcu aldık. Son durak Anadolu Kavağı imiş. Orada iki buçuk saat mola verecekmişiz. Bundan haberimiz yoktu. Biz bütün gün dolaşıp geri geleceğimizi sanıyorduk. Ama olsun, bu da başka bir heyecan. Bakalım buralarda kimler yaşamış, onları görüp öğreneceğiz.
Anadolu Kavağı gezisi boyunca gördüklerimden dolayı mest oldum desem mübalağa etmiş olmam zannımca. Ne çok farklı çiçekler, sarmaşıklar, güller… Kendimi egzotik bir adaya gelmiş gibi hissettim. Yolda bir tabelada Yoros Kalesi yazıyor. Yukarı doğru bir yokuş, ama ne yokuş! Yolun sağında solunda eski evler, balkonlarında etrafa bakarak bir şeyler yiyip içen kısmen yaşlı insanlar. Bu kadar doğal güzelliğin, harika çiçeklerin olduğu ortamda sohbet etmek de ne kadar keyifli olmalı diye düşünüyorum. Yaklaşık yarım saatte çıktık kaleye. Son yokuşlu merdiven bana hayatımı sorgulattı desem yeridir😊 Ama yılmadık tabi. Aman Allah’ım o nasıl güzel bir manzara! Bir tarafımız Marmara diğer tarafımız Karadeniz… Kale desen tarihi yaşatıyor insana, zaman dursun istiyorum. Kalede yaşamak, bu toprakları korumak… Anlatan birini bulsaydık saatlerce dinleyebilirdik galiba.
Bir saat kadar kaleyi dolaştıktan sonra aşağıya iniş başladı. İçim kıpır kıpır. Her bastığım adımda toprağa sormak istiyorum, kimler bastı senin üzerine. Etraftaki güzellikleri içine çeke çeke koya yürüdük kızımla. Ben ayaklarımla gezmiştim buraları ama ruhum uçuyordu bir kuş misali…
Leave a Reply