Yeşil Mavi

Ayşegül Ayman, Okur Söyleşileri

Alanur, Neşe, Aymeriç: Gençler Okuyor mu?

Alanur Ece Uruk: “Kitap okumak birisi benimle konuşuyormuş hissi veriyor, bir arkadaş”

Neşe Kayahan Engin: “Benim için tamamen zevk. Zevk için okurum, bir şey öğrenmek için değil.”

Aymeriç Türkyener: “Kitaplarda anlatılan ya da tahmin edilen gelecek gerçeklikten daha çok hoşuma gidiyor.”

Okur Söyleşileri’nin üçüncüsünde gençlerle birlikteyim. Alanur 11., Neşe 10., Aymeriç 9. sınıf öğrencisi. Alanur ve Aymeriç İzmir’de, Neşe İstanbul’da yaşıyor. Bu tatlı insanlarla Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Psikiyatrisi Anabilim Dalı tarafından gerçekleştirilen bir sosyal sorumluluk projesi olan ve yürütücülüğünü yaptığım çevrimiçi ‘Yaratıcı Yazma Atölyesi’ vesilesiyle tanışmış oldum. Sekiz haftalık keyifli atölyemiz boyunca hem okumayı hem yazmayı sevdiklerini yakından gördüğüm Alanur, Neşe ve Aymeriç’le bana hem mutluluk hem umut veren çok güzel bir söyleşi yaptık. Kendilerini açıkça ifade edişleri, edebiyatla, daha geniş anlamda sanatla olan ilişkileri, kitaplarla olan arkadaşlıkları, paylaşımcılıkları beni çok mutlu ederken, birikimleri, enerjileri ve planları ile çevrelerindeki koşullar ne olursa olsun güzel bir geleceğin onları beklediğine olan inancım da umut verdi. Söyleşimiz bittiğinde, beni gönderip kendi aralarında muhabbete devam ettiklerini de belirteyim😂😂 Ben ayrılırken mangalardan(1) bahsediyorlardı.

Kitabına sarılıp öpen, canı sıkılınca kitabı açıp sayfaların arasında gezinen, okurken kendi içinde “bir tiyatro dönen”, kitabın üzerine neredeyse yazar kadar yazı yazan bu katılımcı okurlarla yaptığımız ve özellikle “Gençler okumuyor!” deyip duran biz yetişkinler için önemli ipuçlarıyla dolu güzel söyleşimiz karşınızda.

AA- Alanur, Neşe, Aymeriç hoş geldiniz.

AEU, NKE, AT- Hoş bulduk,

AA- Hemen ilk sorumla başlıyorum. Okuyor musunuz? Okumayı seviyor musunuz? Cevabınız evetse de hayırsa da neden diye sormak istiyorum.

NKE- Ben okumayı seviyorum. Okuyor muyum? Genelde okuyorum. Pandemi öncesinde daha çok okuyordum. Pandemiden kaynaklanan bir motivasyon kaybı da olabilir ama aynı zamanda bu yıl daha yoğunum, daha çok dersim var, 9. sınıfta daha rahattım.

AA- Peki okumayı seviyorum dedin, okumakla ilgili hoşuna giden şey nedir?

NKE- Bir kere öğrenmeyi severim. Bunu araştırarak yapmayı daha çok seviyorum bu arada, kitaplarla alakası yok. Ama kitaplar da bize bir şeyler katıyor. Özellikle ben bıraktığı hissi seviyorum; kitabı bitirdikten sonra ya da okurken bir şey öğrenmek değil de bir yaşam öyküsünü ya da farklı bir şeyi öğrenmek… Yoksa bir kelime anlamına bakacak olsam internetten açar bakarım ya da bir şeyi araştırmak istesem internete giderim, kitaba gitmem.

AA- Şöyle anlayabilir miyim, bıraktığı hissi seviyorum dediğin için, bir şey öğrenmek değil de…

NKE- Benim için tamamen zevk. Zevk için okurum, bir şey öğrenmek için okumam.

AA- Ne tür kitaplar okuyorsun genelde?

NKE- Genelde bilim kurgu okuyordum, şu sıralar fantastiğe kaymaya başladı. Daha çok roman okuyorum. Tarihsel romanlar da okumaya başladım şu sıra. Mesela ben biyografi okumayı gerçekten sevmem. İki kez biyografi okudum, ikisini de hiç beğenmedim, o yüzden bir daha da elime almadım. Ama benim elime bir biyografi geçse, çok güzel yazılmış, hakkı verilmiş o zaman tabi ki o kitabı da okurum. Yazım tarzının da ben de bir etkisi var, sırf konuyla kalmam. Yazım tarzı güzelse o kitap benim için okumaya değerdir.

AA- Alanur, sen seviyor musun okumayı?

AEU- Okumayı seviyorum, çok seviyorum. Neden okuduğuma gelirsek, son zamanlarda özellikle roman okuyorum. Açıkçası kitap okumak karşımda bir insan varmış gibi oluyor, bir arkadaş. Birisi benimle konuşuyormuş hissi veriyor. Neşe’nin aksine benim karantinada daha çok okuyasım geldi. Sürekli konuştuğum bir arkadaşım gibi, ben karşılık vermiyorum ama çok dolu dönütler alıyorum. Bilgi almak için de okuyorum tabi ki.

AA- Arkadaş gibisin yani kitapla ya da o seninle arkadaş gibi.

AEU- Evet, evet. Büyük ihtimalle ben onunla arkadaşlık yapıyorum, o benimle değil de😊 Bir de kitap okumak empatiyi de çok arttırıyor diyebilirim. Mesela yakın zamanda Tolstoy okudum; o zamanlarda neler olmuş, o tarihte nasıl bir ahlak anlayışı varmış, çok net anlayabiliyorsunuz. Bu da çok güzel bir şey bence.

AA- Aymeriç sen okuyor musun?

AT- Okuyorum, tabi ki okuyorum, okumayı da çok seviyorum. Okumamın genel nedenini şöyle tasvir ederim. Ben gerçeklikten çok hoşlanmıyorum. Gerçek hayat bana o kadar çekici gelmiyor. Dolayısıyla kitaplarda yaratılan evren, kitaplarda anlatılan ya da tahmin edilen gelecek ile ilgili şeyler daha çok hoşuma gidiyor, bana güzel bir kaçış sağlıyor. Ben bunu bir kaçış yolu olarak da kullanıyorum.

AA- Peki ne tür kitaplar okuyorsun?

AT- Genelde geleceğe dair distopik şeyler okuyorum. Bu bilim-kurgu da olabilir, fantastik de olabilir, genelde geleceğe dair oluyor.

AA- Üçünüz de okuma alışkanlığı olan insanlarsınız, zaman zaman hayatınızın yoğunluğuna bağlı olarak azalsa ya da çoğalsa da. Bu alışkanlığı nasıl edindiniz? Mesela evlerinizde çok kitap mı okunuyor ya da okulda mı edindiniz? Çocukken mi yoksa daha yakın zamanda mı edindiniz bu alışkanlığı?

NKE- Benim buna güzel bir cevabım olabilir aslında. Ben okumayı geç söktüm😊 Disleksim var ve sınıf arkadaşlarımdan üç-dört ay geç söktüm okumayı. O yüzden benim ilkokul hayatımda okumak hiç kolay bir şey değildi hatta zorlandığım, beni yorduğu için ilgi çekici bir şey de değildi. Ama ortaokulun başlarında şöyle bir şey oldu; arkadaş çevrem kitap okuyan çocuklardı ve ben de kitaplardan soğumamıştım çünkü annem bana kitap okuma konusunda ısrar etmezdi. Benim sevdiğim resimli kitapları birlikte okurduk. Bir de geceleri bana kitap okunmasına bayılırdım; dinlemeyi ve hikayenin gidişatını hayal etmeyi çok severim. O yüzden kitap okumak benim için, doğru kitabı bulunca zevk haline geldi. Lisede de devam etti.

AA- Kitap okuyan arkadaşlarının etkisiyle mi bu alışkanlığı kazanmış oldun?

NKE- Daha çok aslında kitabın etkisiyle. Hangi kitabı okuduğumu hala hatırlıyorum. İlkokul üçüncü sınıfta bize ‘Martıya Uçmayı Öğreten Kedi’ diye bir kitap okutmuşlardı ve o kitap gerçekten çok güzeldi. Bu kadar çok etkilendiğim nadir kitaplardandır. O kitapla sevmeye başladım ben okumayı. Eğer başka bir kitap verselerdi bana, zorlasalardı okuyacaksın diye, okumazdım yani. Ben okuduğum kitaplardan aldığım zevkle devam ettim okumaya.

AA- Çok güzel kitaptır. Geçen ay o kitap hakkında bir yazı yazdım. Luis Sepulveda’nın gerçekten çok güzel bir kitabı. Peki Alanur, sen nasıl kazandın okuma alışkanlığını?

AEU- Okuduğum kitapların etkisiyle oldu. Bizim evdekiler kitap kurdudur ama onun bana çok etki ettiğini düşünmüyorum. Tabi ilk okumaya başlarken onların etkisi oluyor ve “kitap okumak önemli bir şeydir” diye bilgi de var, onun da katkısı oluyor. Okuma alışkanlığımın başlamasına bunlar sebep oldu ama bunu devam ettiren benim için de Neşe gibi okuduğum kitaplar oldu.

AA- Aymeriç, senin okuma alışkanlığın nasıl başladı?

AT- Çok küçükken. Annem çok okuyan birisi ve ben çocukken, okumayı öğrenmeden bile birlikte kitap okuyorduk. Okumayı öğrendikten sonra zaten ben hiç durmuyordum, sürekli kitap okuyordum. Çocukluğumdan kalan bir şey yani.

AA- Peki hemen buna bağlı olarak sorayım; sizde iz bırakan, hala hatırladığınız kitap ya da kitaplar var mı? Neşe sen bir tane söyledin aslında.

NKE- İlk okuduğum kalın kitap; ‘Çocuk Kalbi’,

AA- O da çok acıklıdır.

NKE- Evet ama, çok beğenmiştim.

AA- Ben de çok severim, çocukluğumun bir numaralı kitabıdır.

NKE- Ayrıca ‘Savaş Atı’, ‘Beyaz Diş’. Çizgi roman okumayı da çok severim.

AEU- Bende iz bırakan baya kitap var. En başta Jules Verne benim kahramanın diyebilirim. Kitap okumamı körükleyen bir yazar, en sevdiğim kitabı da ’80 Günde Devri Alem’.

AA- O bizim de çocukluğumuzun önemli kitaplarından biridir. Hala sizler tarafından okunuyor olması… Demek ki gerçek bir klasik.

AEU- Sonra Mark Twain’in ‘Tom Sawyer’ı, ‘Küçük Prens’, ‘Pıtırcık’, ‘Sophie’nin Dünyası’, ‘Otostopçunun Galaksi Rehberi’ beni etkileyen kitaplar.

AT- Ben çocukluğumdan değil ama yakın zamandan beni etkileyen birkaç kitabı mutlaka söyleyeyim. Ben daha ‘karanlık edebiyat’ diyebileceğimiz noktaya Kafka’nın ‘Dönüşüm’ü ile girmiştim. Kitabı çok hayranlıkla okumuştum ve hala da yılda bir iki kez dönüp okuyorum, çok etkiliyor beni çünkü. Onun dışında Stefan Zweig’ı çok seviyorum, bütün kısa hikayelerini okudum diyebilirim. Son olarak Fahrenheit 451; benim gözlerimi açan bir kitap diyebilirim, çok güzel bir bilim-kurgu romanı. Onu da sanırım geçen sene okumuştum.

AA- Şimdi en can alıcı soruma geliyorum. “Gençler okumuyor” diyorlar, ne diyorsunuz?😂😂

Aslında sizler okuyan gençlersiniz, belki bu soruya kendinizi değil de çevrenizi ya da geneli düşünerek cevap verebilirsiniz.

NKE- Açık konuşmak gerekirse ben gençlerin okumadığını düşünmüyorum. Bence üniversite en çok okuyan sınıf, lise ondan sonra geliyor, sonra belki orta yaş ve üstü, sonra ilkokul ve yetişkinler bence en sonda geliyor, çünkü o çalışma süreci içinde bence kesinlikle okumuyorlar, alınan kitaplar bir kenarda duruyor. Benim gözlemim bu yönde. Gençler arasında okumayı sevmeyenler var, eğer soru buysa. Ben açıkçası okuldan kaynaklı olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir sistem var; en başından, ilkokuldan beri, hatırlıyorum, kitap sınavlarımız olurdu ve biz sevmediğimiz kitapları, herkes her kitabı beğenmek zorunda değil, detaylı bir sınava gireceğimiz için okumak zorunda kalırdık. O kitabı okumak iyi bir deneyim olmuyor, çocuklar için. İyi bir deneyim olmayan bir şeyi neden devam ettirsin ki çocuk? Beğenmediyse, hoşuna gitmediyse neden böyle bir alışkanlık edinsin ki? Beğenenler ya da bir daha şansını deneyenler alışkanlık edinir. Ama insan zorlanıyorsa, kitap okumak yorucu bir şey, o kadar kolay değil. Zamanınızı alıyor, çok daha fazla şey yapabilirsiniz o vakitte aslında, Youtube çok daha zevkli olabilir bir çocuk için, çok doğal bir şekilde. Bence çok zorlanmaması lazım, istenince yapılıyor çünkü işler.

AA- Severek değil mecbur olarak yaptığı bir ilk okuma deneyimi çocuğu olumsuz etkileyebiliyor, öyle mi?

NKE- Kesinlikle.

AA- Peki, Alanur sen ne diyorsun?

AEU- Benim açıkçası biraz Neşe’ye zıt düşüncelerim var. Şöyle ki, bence gençler okumuyor çünkü yeni çıkan gençlik kitapları var, belki siz de görmüşsünüzdür. İçerikleri ve kaliteleri çok düşük bence, ama maalesef benim arkadaşlarım da dahil okuyorlar bunları. Ayrıca gençlerin okumamasında önemli bir faktör internet. İnternet üzerinden bir şeylere çok çabuk ulaşabiliyorsunuz; diziler, filmler. Bu yüzden kitaba ağırlık verilmiyor. Benim kendi ailemde, çevremde gördüğüm orta yaşlılar okuyorlar. Bir de şöyle bir şey var; annemlerle konuştuğumda onlara küçükken ilk okul öğretmenleri çok tatlı kitaplar önermişler ama bizim öğretmenlerimiz o kadar takip etmiyorlar veya daha farklı bir sistem var. Sınav odaklı bir sistem var. Bunlar, okul, internet çok etkili oluyor bence. İyi kitap okumak zor bir şey.

AA- Okumaya ayıracak zaman belki zor mu oluyor sizler için?

AEU- Zaman değil de bence yönlendirme zayıf. Mesela Yaşar Kemal’i ben yeni okuyorum, ilkokulda bize kimse önermedi. Çok pişmanım, çok şaşırdım. Tam ilkokulda okuyabilirmişim aslında ama o güzel dilli kitabı ben yeni okudum. Yönlendirme bence eskiye göre şu an daha zayıf.

AA- Peki okuldaki düzen okumayı teşvik etmiyor mu sence? Olumsuz bir etkisi mi var okumaya?

AEU- Kesinlikle evet, tabii tüm öğretmenleri genelleyemem. Mesela şu an edebiyat öğretmenimiz çok güzel kitaplar öneriyor, yazarlarını anlatıyor. Kişiye göre de değişiyor, ama çoğunlukla okulun olumlu bir katkısı olmuyor.

AA- Okuldaki yoğunluk olumsuz bir etki oluyor mu?

AEU- Bence hayır, o bahane edilmemeli. Çünkü görüyoruz, çok büyük bir iş adamı mesela Bill Gates, ne kadar çok kitap okuyor. Biraz refah ve yönlendirmeye bağlı. Çok çalıştığınız zamanlarda da okuyabilirsiniz. Zamanınızı nasıl değerlendirdiğinizle ilgili. Kitap okumak isteyen sabah beşte kalkıp da okuyabilir bence👏👏

AA- Neşe sen ne düşünüyorsun okulun okumaya etkisi konusunda?

NKE- Olumlu da olumsuz da etkisi oluyor bence. Çocuğa bağlı olarak da değişiyor. Çocukların ilkokulda zorlanmaması gerektiğini düşünüyorum, gerçekten gerek yok. Bir kitap sınavı yapılmasına gerek var mı bilemem, kendince bir mantığı vardır, o yüzden yorum yapmayacağım o konuda ama çocuğun buna zorlanmaması lazım. Bir zorlama varsa hiçbir zaman sevilerek yapılmaz o eylem. Ama okul lisede, üniversitede kesinlikle destekliyor okumayı. Alanur’un internet ile ilgili söylediklerine de biraz değinmek istiyorum. Bence güzel kitaplar bulmak için internet çok iyi aslında. BookTuber’lar var, konuşulabilecek çokça insan var, discord serverları(2) var, pek çok olanak var. O yüzden, evet gençlik kitapları okunuyor, ama klasiklere de ulaşmak daha zor değil. 

AEU- Tabi ki şu anda eskiye göre refah daha fazla, kitap alabilmek açısından ama o kitabı bulman, ona yönlenmen çok zor. Çok fazla dikkat dağıtıcı var. Bir de benim okuduğum lisede çok Neşe’nin bahsettiği gibi değil, öğretmenlerle iletişimimiz öyle değil. Seninki aslında bence bir istisna, Türkiye’de genellikle liselerin benimki gibi olduğunu düşünüyorum. Bir de Neşe’nin dediği gibi insanlar çok güzel kitaplar anlatıyor internette ama bunu görmek için o algıda olmak lazım. Biz bu algıda olabildiğimiz için bence şanslıyız.

AA- Onu araştırıyor olmak, peşinde olmak önemli. Peşinde olan için bir sürü kaynak var Neşe’nin dediği gibi, ulaşmak o kadar da zor değil.

Aymeriç sen ne diyorsun, gençlerin okumaması konusunda? Okulun rolü nedir burada sana göre?

AT- Ben biraz arada kaldım. İnsanları çok da objeleştirmek istemiyorum ama araba metaforu üzerinden düşünelim. Her çocuğu araba olarak görelim ve gittikleri yol da onların okuma serüvenleri olsun. Bu arabanın bir direksiyonu var ve yön bulması gerekiyor. Neşe’nin bahsettiği gibi interneti bir kaynak olarak kullanmak, yeni kitaplar satın almak için olanaklar gelişti. Tabi birisinin direksiyona geçip o arabayı sürmesi, o yolculuğa çıkabilmesi için benzine ihtiyaç var, yanlış bir yakıt koyarsanız da gitmez. Burada özellikle küçük sınıflarda, ilkokulda hatta ana sınıfında aile ve okulun verdiği motivasyon çok önemli. Bu arabaya ilk benzini koyan onlar. Bir çocuğa bunu aşılamalısınız. Ama okulun bazı yaptıkları çok abartı. Mesela ben geçen sene sekizinci sınıftaydım, LGS’ye hazırlanıyordum ve tam pandemi patlamıştı. Yani hem hayatım ile ilgili bir endişem var, hem sınavla ilgili bir endişem var, çok gerilmiş bir durumdayım ve ben 650 sayfalık Nutuk okudum. Bunun üzerinden ayrıntılı bir sınava girdim. Nutuk kitabının okunmasını çok destekliyorum, bence bütün gençler okumalı, mükemmel bir kitap. Ama tam metninin bu kadar stresli, zorlu bir sınav döneminde zorunlu olarak okutulması ve bunun üzerinden bir de sınav yapılması bence yanlış. Biz hepimiz meraklı varlıklar olarak dünyaya geliyoruz ama okulda hem öğrenme hem de okuma hevesimiz tamamen diplere çekiliyor. Bence bu yanlış bir yöntem.

AA- Şöyle diyebilir miyiz, üçünüz de bana katılır mısınız acaba? Okulda okutulan kitaplar herkes için motive edici olmuyor, hatta neredeyse demotive edici olabiliyor.

NKE-AEU-AT- Evet, kesinlikle.

AT- “Gençler okumuyor”la ilgili olarak da şunları söyleyeyim. Gençlik kitapları ile ilgili söylediklerinde Alanur’a tamamıyla katılıyorum. Okumak var, okumak var. Niteliği tartışılır. Tabi ki bizim alışık olmadığımız biçimlerdeki kitaplar da bizi büyütür, geliştirir bir şekilde ama burada biraz daha geleneklere bağlı kalmak daha yararlı olabilir. Böyle kitaplar, klasikler daha nitelikli benim açımdan. O gençlik kitaplarının içeriklerini hiç takdir etmiyorum. Aslında okuyanların ne okuduğu, okumayanların niye okumadıkları ile ilgili benim de büyük sorularım var.

AA- İnternet olanaklarından, gençlerin yapabileceği pek çok şeyler olduğundan bahsettiniz. Gerçekten de öyle, okumak dışında dikkatinizi verebileceğiniz, zamanınızı ayırabileceğiniz bir sürü şey var. Ben sizin yaşınızdayken(3) bunların hiçbiri yoktu. Üç aylık yaz tatilinde yapabileceğimiz en keyifli şeylerden biri kitap okumaktı. Televizyon bile 24 saat çalışmıyordu, öyle söyleyeyim😊 Ama şimdi sosyal medya var, internet üzerinden erişebileceğiniz sınırsız içerik var, dışarıda bir sürü etkinlikler var katılabileceğiniz. Tüm bunların arasından kitap okumayı tercih etmenizin nedeni ne?

NKE- Kitap okumak benim için zevk meselesi, o yüzden ben zevk üzerinden gideceğim. Çünkü açıkçası internette dediğiniz gibi çok fazla kaynak var. Sosyalleşmek başlı başına bir konu ve yetiyor açıkçası. Arkadaşlarımla her gün dışarıda olabilirim, pandemi döneminde bile. O yüzden kitap okumak tamamen eğer zevk alıyorsanız yapacağınız bir şey. Yoksa çok daha hızla ulaşılabilecek şeyler var. Neden kitap okumak tercih edilmiyor? Mesela ben bu kitabı diyelim ki üç saatte okuyorum. Bir film ya da dizi bölümü çok daha kısa ve çok daha hızlı ilerliyor.

AA- Doğru daha kolay, çok daha kolay.

NKE-Erişmesi çok kolay, çok daha az bir emek harcanıyor, onun için bunlara yönelim daha fazla. Benim için de öyle, ben de çok daha fazla dizi izliyorum, kitap okumaya göre, bu bir gerçek. Ama kitap okurken beni cezbeden şey ne? Kitap okurken çok fazla hayal kurarım ve detaylı kitaplar okumayı severim. Kafamda onu görmem gerekir, resim gibi. Bunu elde edebildiğim şey kitap okumak. Mesela film izlerken size gösteriyor her şeyi, yapabileceğiniz bir şey yok. Beni cezbeden bu.

AA- Senin hayal gücüne yer bırakıyor kitap.

NKE- Evet, öyle.

AA- Alanur, sen ne diyorsun?

AEU- Başta da söylemiştim, kitaplar gerçekten çok büyük dostluk, arkadaşlık edebileceğimiz şeyler. Bu öylesine söylenmiş bir şey değil, herkes söylüyor ama, gerçekten böyle. Hiç kitap okumayan biri için bile etkileneceği bir kitap vardır bence, kesinlikle. Sadece henüz onu okumamıştır. Bir de özellikle edebi bir kitap okuduğumuzda sanatla ilgili bir deneyim oluyor bu aslında. Sanatsal bir ürünü inceliyorsunuz, okuyorsunuz; bir tabloya bakmak gibi, müzik dinlemek gibi bir etkinlik diyebilirim.

AA- Sanatla buluşuyorsun yani kitap okurken.

AEU- Evet, çok büyük bir sanat deneyimi. Okuduğumuz kitaba çok bağlı tabii, ama beni cezbeden kısmı sanat deneyimi de içermesi.

AA- Aymeriç, senin düşüncen ne?

AT- Ben niye okuyorum? Bu noktada biraz Neşe gibiyim, benim için de bir haz, bir zevk meselesi bu ama, özetlemem gerekirse şöyle derim; hiç olmadığım, hayatını yaşamadığım insanlar olabiliyorum, hiç görmediğim yerlerde olabiliyorum. Biraz seyahat etmek gibi bir şey, ama çok uzak, çok bilinmeyen yerlere. Çok uzağı yakından görmek. İlk soruda okumayı kaçış noktası olarak kullandığımı söylemiştim ve bu bence bu konuda yalnız değilim. Özellikle, siz çocukluğunuzdan bahsettiniz mesela, herhalde bundan yirmi-otuz yıl önce, bu çok iyi bir kaçış noktasıydı.

AA- Çok sağol, ama kırk yıl önceydi😂😂

AT- O zaman için en kolay kaçış noktasıydı ama şimdi internetle çok daha kolay yapabileceğimiz şeyler varken okumak biraz geri plana düşmüş oldu, ama bence yerini tutan hiçbir şey yok. Bir tek kitap dinlemek olabilir, onu da öneririm bu arada herkese, kitap dinlemeyi. Ama onun dışında bence hiçbir şey yerini tutmuyor.

AA- Ne güzel bunları sizden duymak.

NKE- Bir şey eklemek istiyorum. Mesela Bülbülü Öldürmek; filmi de olduğu için onun üzerinden gideceğim. Kitabı okuduğunuzda, aynı zamanda filmi de izlediğinizde fark net bir şekilde ortadadır çünkü kitapta bıraktığı his, onu yaşıyormuş gibi, çok ayrıdır. Üzerine, oturup düşünürsünüz. Bir etki bırakır ve bıraktığı his güzeldir. Ama filmi izlediğinizde, yine bir etkisi vardır, kesinlikle filmlerin etkisi yoktur demiyorum, ama kitaptaki kadar değil. Mesela ben hayatımda kitabından daha iyi olan bir filme hiç rastlamadım.

AA- Kitap okumayı seven insanların hepsi genelde bu cümleyi kuruyor😊 Aymeriç, Alanur, bilmiyorum siz de aynı şekilde düşünüyor musunuz?

AEU- Bence bunun sebebi, öncelikle senaristin anlayışı. O farklı bir şekilde anlıyor, çünkü farklı anlama kapasitelerimiz var kendi deneyimimize bağlı olarak. Bir kitabı okuduğumuzda kendi deneyimlerimize göre anlıyoruz. Senarist kendi deneyimine göre algılıyor, sonra oyuncular kendi deneyimleri, yaşam tarzları ile birleştirip ortaya koyuyor. Sonuçta arada bir sürü aracı oluyor. Kitapla karşı karşıya geldiğinizde direkt bir etkileşim içinde oluyorsunuz, her okuduğunuzda farklı bir anlam çıkarıyorsunuz.

AA- Peki, bir başka sorum da şu; okur olarak beğendiğiniz, tüm kitaplarını okuduğunuz, yaşıyorsa “yeni kitap çıkarttı mı acaba?” diye takip ettiğiniz yazar(lar) var mı? Bir anlamda “fan”ı olduğunuz yazarlar var mı?

NKE- Ben çok yazara göre değil de kitaba göre seçerim. Biraz düşünmem lazım. Bu soruda ilk sözü arkadaşlara bırakayım.

AEU- Tam olarak “fan”ı olduğum bir yazardan bahsedemeyeceğim çünkü şu an keşfetme dönemindeyim. Arkadaşlarım için nasıl bilmiyorum ama biz tam o yazarların, farklı farklı türlerin hangisi bize daha çok uyuyor onu arama dönemindeyiz. Yine de beni etkileyen yazarlardan birkaç örnek vereyim; Tolstoy, Ursula Le Guin bu aralar tüm kitaplarını okumaya çalışıyorum, bir de bilim adamı olarak Sinan Canan’ı takip ediyorum, kitaplarını okuyorum, YouTube kanalından konuşmalarını dinliyorum.

AT- Ben bunun ipucunu daha önceki sorularda vermiştim. Ben Kafka’yı inanılmaz çok seviyorum. Zweig; herhalde bir ya da iki hikayesi kalmıştır okumadığım, çok fazla kitabı var bende. Son olarak yeni tanıştığım bir Türk isim var; Murathan Mungan, diline bayıldım.

AA- Neşe, bir şey söyleyecek misin?

NKE- Ben tarz olarak Adam Fawer’ı çok seviyorum. Oz’u okumadım ama ondan önceki iki kitabını okudum. Bir de Chris Riddell isimli bir çocuk kitapları yazarı var, kitapları da resimli. Gerçekten çok güzel yazıyor.

AA- Bu noktada şunu sormak istiyorum. Bir kitapta aradığınız özellik nedir? Okumaktan keyif aldığınız kitaplarda ortaklaşan özellikler var mı?

NKE- Ben sıra dışı olmasına dikkat ederim. Benim için özel olmalı, bir şeyi farklı olmalı. Özellikle sonunda “woow” olmalıyım, bittiğinde “Oo, bu güzeldi” demeliyim. Beklenmedik ilerleyen, gizemli olan kitapları, şaşırtan kitapları severim. Bir de gerçekten çok güzel yazılan kitaplar vardır, üslubuyla, her şeyiyle, onları herkes sever tabii. Bir de öğretici değil, ama yaşama dair öğreti veren kitaplar vardır… Nasıl anlatılır bu?

AA- Sana ders vermeyen ama anlatısından bir şeyler alabildiğin kitaplar mı?

NKE- Evet, daha çok öyle. Yaşam öykülerini severim ya da bir yolculuk. Kişilerin arasındaki ilişkiyi görmeyi çok severim ve benim için inandırıcı olması lazım. Mesela benim fantastik ögelerde şu an yaşadığım en büyük sıkıntı bu. Ben de eleştiriyorum ama, modern kültür kitapları da okurum, mesela şu an ‘Rainbow Rowell’ var önümde. Ama inandırıcılık, özellikle fantastik kitaplarda gittikçe düşüyor. Mesela bir büyü var, o büyünün nereden geldiğine dair bizim hiçbir fikrimiz olmuyor, oysa ben daha köküne inmeyi seviyorum. Benim için bir kitabın illa gerçekçi olması gerekmiyor ama inandırıcı olması gerekiyor. Fantastik bir dünyanın var olduğuna beni inandıracak derecede kanıtların sunulması gerekiyor bana.

AA- Orta Dünya’nın haritasını görmek istiyorum diyorsun…😊

NKE- Aynen öyle😂😂

AEU- Neşe’nin fantastik edebiyat ile ilgili söylediklerine bir ekleme yapmak istiyorum. Fantastik edebiyata kaçış edebiyatı deniyor ya, o yüzden çok fazla iyi ve kötü denecek yönleri var. Özellikle kötü kısımları daha ağırlıkta. Ben de o kadar iyi bir fantastik okuyucusu değilim ama ‘Yüzüklerin Efendisi’ “fan”ıyım. Ama gerçekten kalitesiz olanlar da çok fazla var, bunları ayırt etmek de zor. Böyle bir sıkıntı var.

AA- Bir şey çok popüler olduğunda onun çok nitelikli olmayan örnekleri de üretiliyor, ticari amaçlarla…

AEU- Ben de tam onu söylemek istemiştim.

AA- Sen nasıl özellikler arıyorsun beğendiğin kitaplarda?

AEU- Kitabı okuduğumda bir hafta boyunca uzaklara dalıp o kitabı düşünmem gerekiyor. Öyle yapmıyorsa o kitap olmamıştır ve bu da moralimi bozuyor. Uzun uzun düşünmem gerekiyor, oradaki cümleler hakkında, tekrar dönüp okuyacağım, düşüneceğim. Bir kitap bittiğinde bitmiyor aslında, bir iki hafta daha devam ediyor. Bu benim için çok önemli. Cümleleri çok önemli, çok uzun cümleler olunca rahatsız oluyorum. Çok eski bir yazarsa dayanamıyorum ama onu da okumak gerekiyor tabii, bilgi sahibi olmak için. Çevirisine çok dikkat ediyorum, çevirmenlerini araştırıyorum, çünkü kötü çeviri olursa çok zorlanıyorum. Bir de kitap kurtları, “kapaklar önemli” deyince biraz şey yaparlar ama, kitabın şekli de benim için önemli😊 Kitabın iki üç tane basımı varsa, daha sade ve daha güzel olanını alırım, o benim için önemli.

AA- Bu konuda sana katılıyorum. Sırf adını ve kitabın kendisini beğendiğim için aldığım kitaplar vardır; hepsi iyi çıkmaz ama😂😂 Yine de önemli bir kriter.

AEU- Mesela çok iyi bir kitap ama çok kötü bir kapak, çizim yapmışlar, ben onu asla almam. Biraz iddialı oldu ama, güzel olanı bulurum.

AA- Aymeriç, senin var mı aradığın özellikler kitaplarda?

AT- Ben çok seçici bir okurum diyebilirim. Her şeyi okumaktan hoşlanmam, çok yarım bıraktığım kitap vardır. Ama şunu söyleyebilirim; Yeni bir şey, yeni bir şey, yeni bir şey! Seri kitapları okumaktan genelde hoşlanmam, eğer çok sevmediysem beş altı kitabı art arda okumam aynı konu üzerine. Ben de yeni bir şey arayışı var; yeni bir tat, yeni bir evren, yeni bir öğreti belki. Ne olduğu çok önemli değil ama yenilik istiyorum. Bir de Alanur’un tam tersine ben süslü cümleleri seviyorum😊 Ama süsü sadece Tanzimat edebiyatı olarak algılamayın. Çok basit kitaplar vardır ya; “kız yaklaştı, oğlan yaklaştı, aa aşık oldular.”, bunlar benim tarzım değil. Ben biraz daha insanın içine girsin, onların gözünden anlatsın, sakin sakin onun derinine insin isterim. Uzun cümlelerden de çok hoşlanıyorum.

AA- Aslında ne kadar güzel, her okurun farklı bir üslubu var, tıpkı her yazarın farklı bir üslubu olduğu gibi. Yazarla okur buluşması önemli, o iki üslubun birbirini tutması anlamlı.

NKE- Bir şey eklemek istiyorum. Ben eğlenceli, mizahi anlatımlara bayılırım ve bir kitapta bu yoksa beni o kadar çekmez. En azından diyaloglarda biraz ararım.

AA- Aslında film ve dizilerde çok dramatik sahnelerde bile mizah unsuru geçmişe göre daha çok kullanılıyor. Kitaplarda da öyle. Demek ki genel olarak öyle bir ihtiyacımız da var. Sanatı bir kaçış olarak gördüğümüzde, hayat ağırlaştıkça o mizah unsuru bize iyi geliyor olabilir.

AT- Ben bir de şunu düşünüyorum; yüzyıllar önce sanat ve gerçek yaşam birbirinden çok daha farklıydı. Bir tanesi çok daha süslü, çok daha üst bir kesim içindi. Şimdi ikisi birbirine yakınlaştıkça tabii, sanatın biraz daha günlük dili, mizahı, sokak ağzını içine alması bize daha iyi geliyor bence.

AA- Evet, sanat artık daha çok hayatın içinde…

AEU- Aristoteles’in katarsis(4) dediği bir kavram var. Antik Yunan’da, mesela çok dramatik bir ölüm oluyor ama sonra ölünün yaptığı kötü bir şeyi söylüyorlar, kahkaha atıyorlar. Antik dönemde tiyatrolarda da başta çok hüzünlü bir oyun oynanıyormuş, sonra komik bir bölümle bitirip seyircilerin oradan gülerek ayrılması sağlanıyormuş. Buna katarsis deniyormuş, arınma. İlk önce tüm duygusunu, kendisini veriyor, sonra coşkuyla ayrılıyor oradan.

AA- Hala o duygunun peşinde koşuyor olabiliriz biz de. Şimdi sizin okuma deneyiminizle ilgili bir şey sormak istiyorum. Bizim zamanımızda kütüphane diye bir yer vardı. Evimizdeki kitaplıklardan bahsetmiyorum. Gidip kitap okuyabildiğimiz, kitap ödünç alabildiğimiz kütüphane diye bir mekan vardı, ders çalışmaya da giderdik. Sizin hayatınızda böyle bir mekan var mı merak ediyorum.

NKE- Ben çoğu gencin hayatında olduğunu düşünmüyorum, benimki özel bir durum bence. Okulumun çok güzel bir kütüphanesi var, gerçekten çok donanımlı. Odamda dizili bir sürü kitap var, pandemi sürecinden dolayı geri veremediğim, bir yıldır bendeler.

AA- Kullanıyorsun o zaman kütüphaneyi?

NKE- Kütüphaneyi kullanıyorum. Ders çalışmak için pek kullanmıyorum, evde ders çalışmak her zaman daha rahat. O yüzden kitap almak için kullanıyordum ben kütüphaneyi. Mesela bir not defteri vardı, insanlar oraya istedikleri kitapları yazıyorlardı, özellikle İngilizce ya da Fransızca olanları. Türkçe kitapları bir şekilde alırsınız ama dövizle satılan kitapları almak çok cazip değil. Onun için onları yazıyorlardı, kütüphaneci ablalar da sağ olsunlar getiriyorlardı, biz de istediğimiz zaman alıyorduk. Kendimize programlar da oluşturabiliyorduk, mesela “Bu ay iki kitap okumak istiyorum” diyordunuz, size kitap önerileri geliyordu e-posta ile. Böyle sistemler vardı.

AA- Güzelmiş

NKE- Evet, bizim okulun kütüphanesi iyidir. Onun dışında hayatımda kütüphane şöyle var; Fransızca eğitim aldığım için Taksim’de Fransız Kütüphanesi’ne gidiyordum. Dilimi geliştirmek için Fransızca kitaplara bakmaya gidiyordum. Birkaç kere gittim, bir daha gitmeyi de düşünmüyorum.

AA- Neden?

NKE- Eğer gelişmek istiyorsanız internet kesinlikle yeterli bir mekan gerçekten.

AEU-Benim hayatımda kütüphane hiç yok ama eksikliğini de hissetmiyorum. Varlığı nasıl bir şey bilmiyorum ama kütüphaneye gitsem de demiyorum. Çevremde kütüphaneye gidenler oluyor. Çok şahane değil belki ama bizim okulun da kütüphanesi var. Ama öyle bir ihtiyaç hissetmiyorum. Ders çalışmak için de odam yeterli. Kendi kitaplığım var, internetten istediğim kitabı alıyorum. Bu şekilde benim için.

AT- Açıkçası benim için de böyle. Okul kütüphanemi baya sömürdüm, burada ‘sömürmek’ kelimesi bence yakıştı😊 Oradaki kitapların yarısını okumuşumdur. Ama okul dışında böyle bir kavram bende de hiç gelişmedi. Bir de ‘online kütüphane’ diye bir şey var. Tabi bu o ortamı sağlamıyor ama kitap alma olanağını sağlıyor; hem de ödünç olarak değil sonsuza dek. Ben hem indirme hem sesli dinleme olanaklarını çok kullanıyorum. Online kütüphaneler bence çok güzel ama fiziksel olarak kütüphane deneyimim çok yok.

AA- Onu da sormak istiyordum. Sesli kitap, e-kitap kullanıyor musunuz, okuyor musunuz?

AT- Bence çok güzel, çok da kolay, özellikle e-kitap. Sadece özel tabletiyle okunan özel bir formattan da bahsetmiyorum. Normal bir şekilde pdf olarak indirip bilgisayarda açılanlardan da bahsediyorum. Çok kolay, özellikle mesela sayfa bulmak, kelime aratmak… Okumak da bence kolay, bir tek ekran süresi ile ilgili ben bazen sorun yaşıyorum. Saatlerce derse girdikten sonra gözlerim o beyaz ışığı bazen kaldırmıyor. O biraz sorun olabiliyor ama onun dışında bence çok güzel. İstediğiniz anda, istediğiniz kitabın istediğiniz noktasına ulaşabiliyorsunuz. Bence bu inanılmaz bir imkan.

NKE- Ben internetten kitap çok okumuyorum. Genelde dergi oluyor internetten okuduklarım. Kitap neden okumuyorum; birincisi bilgisayardan uzaklaşmak iyi geliyor açıkçası. Derslerim var, dizi falan da izliyoruz, artık yeter diyorum. Bilgisayarda yaptığım çok şey var, ödevimi yapıyorum, yazı yazıyorum. O yüzden kitap okuduğumda nüshasını almayı seviyorum. Mesela kütüphaneden kitap aldığımda beğenirsem, kendime de alırım bir nüsha, eğer karşılayabilecek bütçem varsa. Kesinlikle alırım, çünkü canım sıkkın olduğunda ya da genel olarak kitaplığıma bakmayı seviyorum. Kitabı elime alıp, sayfalarını çevirip bir cümleyi, bir sayfayı bazen bir bölümü okuyorum. Hoşuma gidiyor.

AEU- Sesli kitap pek cazip gelmiyor, bana uygun değil, çünkü bazen bir cümleyi on defa okuyabiliyorsunuz. Sesli kitapta on defa geriye almak bana iyi gelmiyor. Kendi sesimle okuyorum veya daha farklı tonlamalar yapıyorum. İçimden erkeğe kalın bir ses, kadına tiz bir ses yapıyorum. Bu bana eğlenceli geliyor, o arada küçük bir tiyatro dönüyor bende de😊 E-kitap olarak makale okuyorum ama ben de gelenekselciyim. Sadece ekrana bağlı olmak açısından değil, karantinadan önce de bu şekilde düşünüyordum. İleride nasıl olacak bilemiyorum, buna uyum sağlamamız zorunlu olabilir. Öyle olursa pek hoşnut olmayabilirim. Bana daha minnoş geliyor açıkçası; kitabımı koruyorum (sarılarak), ayracımı seçiyorum. Bir sürü ayracım var; “bu kitaba hangi ayraç olur?”, “bu kapağıyla uyuyor” gibi saçma diyaloglar oluyor içimde😂😂 Çok eğlenceli. Evet, Aymeriç’in dediği gibi kelimeleri seçebiliyorsunuz, geri dönebiliyorsunuz, çok büyük kolaylık baktığınızda, ama farklı. Ben aynı tadı almıyorum, tercih de etmiyorum. Sarılıyorum kitaplarıma, bazen öptüğüm de oluyor😍

AA- Dediğine şu açıdan katılıyorum; bu gelişmenin çok da önünde duramıyoruz. Ne kadar kitaplardan hoşlansak da dergileri, gazeteleri internetten okuyoruz. Kitapları da okuyoruz ve bu giderek artacak, büyük bir kolaylık sağlıyor çünkü. O açıdan Aymeriç gayet rasyonel bakıyor bu işe, biz romantikler olarak kitaplarımıza sarılıp biraz daha direneceğiz gibi görünüyor😊

NKE- Ben de kitap dinlemeyi severim aslında ama ben de hayalimde kendi biçimimle, tarzımla okuduğum için farklı bir yorumu tercih eder miyim bilmiyorum. Kitap dinlemek aslında çok da rahatlatıcı bir şey o yüzden sırf arka planda çalması için bile çok güzel bence. Ben kullanmak isterdim. Ben kitap okurken çok fazla not alıyorum, “post-it”lerle. Üzerine yazı yazmayı sevmiyorum. Birine kitap emanet ediyorsam da aynı şekilde geri alabilmeliyim ben o kitabı. Seviyorum elimde nüshasının olmasını, açıp bakmayı seviyorum😍

AT- Ben yanlış anlaşıldım gibi geldi. Ben de kitapları çok seviyorum hatta bununla ilgili komik bir tanımım var; yazara yazarken eşlik ediyorum😂😂 Bütün kitaplarımın satır aralarında bile yazı var. Bölüm sonunda çok etkilendiysem oraya küçük bir paragraf yazıyorum, nasıl hissettiğimle ilgili. Neredeyse yazar kadar yazı yazmış oluyorum kitaba.

AA- Hepiniz katılımcı okurlarsınız👏👏

AEU- Ben kitap üzerine yazı yazmaya hala kıyamıyorum, öyle bir algım var. Bunu aşmaya çalışıyorum ama başaramıyorum. O yüzden küçük bir not defterim var. Her kitaba başladığımda ona başlık atıyorum, düşüncelerimi yazıyorum. Ama kitabın üzerine istesem de yazamıyorum.

AA- Ben de Aymeriç gibiyim. Neşe ile ikiniz biraz daha özenlisiniz kitaplara karşı. Ben de üstüne yazarım hatta yazım veya baskı hatası falan varsa düzeltirim😂😂

AEU- Beğenmediğiniz yeri düzeltmek ya da yazarın katılmadığınız düşüncesine karşı kendi düşüncenizi yazmak Atatürk’ün yöntemiymiş. Ben de yapmaya çalışıyorum. Çoğu yazar da böyle yapıyormuş.

AA- Ben bunu çok önemsiyorum. Sizlerin de yapıyor olmanız çok çok hoşuma gitti. Bu okuyucuyu edilgen tavırdan çıkartan bir eylem. Aymeriç’in söylediği gibi yazara neredeyse eşlik ediyorsun, daha etkin ve işin içinde oluyorsun. Sizlerin de böyle okuyucular olmanıza sevindim.

Ben sizin yazı yazma deneyiminiz olduğunu da biliyorum ve kişisel olarak da yazdıklarınızı beğenen birisiyim. Merak ediyorum acaba gelecekle ilgili planlarınız arasında yazar olmak gibi bir seçenek var mı? Ya da herhangi bir alanda sanatçı olmak?

NKE- Ben resim çiziyorum. Aslında yazı yazabileceğimi hiç düşünmezdim. 9. sınıfta arkadaşımla role play(5) yapıyordum online olarak. Hikayeyi yarıda kesmemek adına arada bizim de yazmamız gerekiyordu. Ben yazı yazmaya ufak ufak bununla başladım. Aklımın ucundan geçmezdi yazı yazabileceğim. Dediğim gibi disleksim var, hala daha çok fazla yazım hatası yaparım. Ama yazmaya başlayınca baktım hoşuma gidiyor, kendimi daha rahat anlatıyorum. Eğlenceli olabiliyor. Resim gibi aslında. Animasyon okumak istiyorum ben, çift ana dal yapmak istiyorum; bilimsel bir dalla animasyonu birlikte yürütebileceğim gibi bir iddiam var, olur mu olmaz mı bilmiyorum. Özellikle çizgi roman çıkarmak gibi bir hayalim var. Öyle çizimlerim var, baktım yazı da yazıyorum; tamam işte!😊

AA- Oldu bu iş!👏👏

NKE- Deneyeceğim, yakın zamanda deneyeceğim.

AA- Kolay gelsin,

NKE- Teşekkür ederim.

AEU- Ben de Neşe gibi yazı yazabileceğimi fark ettim ama yazar olmayı bilemiyorum. Geleceğe bir ürün bırakmak istiyorum, evladım gibi aslında. Unutulmamak için. İnsanlar beni hatırlasınlar, bu dünyada olduğum belli olsun, ben de burada yaşadım.

AA- İzim kalsın diyorsun…

AEU- Evet, kesinlikle, mağara duvarına resim çizenler gibi. Diğer sanat dallarına gelince, ben de resim yapıyorum Neşe gibi. Bunu profesyonel bir şey gibi düşünmüyorum, hobi olarak yapıyorum. Belki ileride sergi açabilirim. Müzikle çok ilgiliyim; dinlemeyi de çok seviyorum, müzik yapmayı da çok seviyorum. Piyano çalıyorum ve diğer enstrümanları da ilave etmeye çalışacağım. Şöyle bir hayalim var; kırkından, ellisinden sonra bir yerde bir grubum olsun. Mesela bir caz grubum olsa.

AA- Niye kırkından, ellisinden sonra? Şimdi de olabilir. Niye o kadar geç?

AEU- Evet, biraz geçe bıraktım ama… Sistem öyle, öyle gördüm. Daha akademik bir gelecek düşünüyorum ama yanında onlar da devam ettirilebilir, sürece bağlı.

AT- Şu an üçleme oldu; ben de resim yapıyorum😊 İnanılmaz resim seviyorum, hatta arkadakiler de benim çizdiğim resimler.

AEU- Birbirimize resimlerimizi atalım mı? Çok merak ettim.

NKE- Olur, neden olmasın?

AT- Olur, olur. Biz bundan sonra konuşmaya devam edebiliriz bence.

😂😂😂

AA- Durun, beni atmayın hemen😄😄

AT- Resim, okumak, yazmak mutlaka hayatımın bir noktasında benimle beraber olur hep. Ama bunu meslek olarak değerlendirmek… “Yazar olup ne yapacaksın?” “Yazar olmakta iş yok!” yönünden bakmıyorum ama benim tek hedefim bu değil ve hayatta tek tutunduğum alan da bu değil. Burada çok yönlülüğüme güvenerek arkadaşlar gibi biraz daha akademik yönden ilerlemek istiyorum önce. Ama bunları hiçbir zaman bırakmayacağım, hayatım boyunca yanımda olsun istiyorum.

AA- Sanatla böyle iyi arkadaşlık kurmuş olmanız sevindirici👏👏

Benim sorularım bu kadar. Çok güzel bir söyleşi oldu benim açımdan. Umarım sizin için de iyi olmuştur. Son olarak sizin söylemek istedikleriniz; kitap, edebiyat, okumak, yaşam, okul vb… hakkında ne söylemek isterseniz, bu şekilde bitirelim.

NKE- Ben daha görsel algıda olan bir insanım ve görsel okumaları da severim, mesela manga da okurum, çizgi roman da okurum ve bunu online da yapabilirsiniz bu arada. Şunu özellikle destekliyorum; küçük yaştaki çocuklar resimli kitaplara çokça yönelebilirler. Manga ya da çizgi romanlar hakkında baya eleştiriler var. Sanki çizgi roman okuyanlar kitap okumuyormuş ya da kitap okumanın zevkine erişemiyormuş gibi bir yargı da var. Şuna katılıyorum; sonunda bıraktığı his açısından, zevk açısından aynı olmayabilirler. Üç yüz sayfalık bir kitabı bitirmekle resimli bir kitabı bitirmek arasında fark var, çünkü birinin hayalini kuruyorsunuz diğerinde size veriliyor, gösteriliyor. Sinema sahnesi gibi değil, çünkü hayal edebileceğiniz pek çok şey var yine de içinde, ama çoğu veriliyor görsel olarak. O yüzden kitap okumaktaki yoğunluğu vermiyor ama ben özellikle küçük çocukların çizimli şeyler okumalarını öneriyorum çünkü bir çocuk kitap okumayı sevmeyebilir, çok yorucu da gelebilir, benim için öyleydi. Bir kelimeyi çok uzun sürede okuduğum zamanlar oluyordu onun için çok sevmezdim okumayı. Resimli kitaplar bu işi çözüyor. Ben mesela Salih Memecan’la başlamıştım ve ondan sonra da kitap okumaya devam ettim. Bu arada o kadar da takdir etmiyorum bu seriyi, dünyada daha iyileri var.  

AA- Sende işe yaramış ama…

NKE- Kesinlikle ve büyük bir tutkum var manga ve çizgi romana karşı. Son olarak bir kitap önermek istiyorum. Bu modern kültürün bir kitabı ve ben bu kitabı baya seviyorum; “Aristo ve Dante Evrenin Sırlarını Keşfediyor”.

AA- Kime öneriyorsun bunu? Gençlere mi, okumayı sevmeyen gençlere mi?

NKE- Hayır, genel olarak gençlere öneriyorum, popüler kitapları okumayı seven inanlara. Romantik kitaplara yönelenler için de Morgan Matson’ın romanları çok güzeldir.

AA- Alanur senin söylemek istediklerin neler?

AEU- Benim ekleyeceğim pek bir şey yok ama bir şey hatırlatmak istiyorum; çok fazla kitap var ve ömrümüz hangi birine yeter bilmiyorum. Tüm kitapları okumak istiyorum ama bu acı gerçek de genç olmama rağmen yüzüme çarpıyor. Bu acı gerçeği tekrar hatırlatmak isterim😊

AA- Sizden önce yaptığım iki okur söyleşisindeki konuklarım benimle aynı yaşlardaydı. İkisiyle de okunacak tüm kitapları okuyamayacağımız gerçeğini, bununla nasıl başa çıkabileceğimizi konuşmuştuk, ikisi de iyi okurlardı. Sizin nasılsa çok vaktiniz var diye o soruyu size sorma gereği duymamıştım ama sen söylemiş oldun.

AEU- Hep bunu düşünürüm ben; “Off okuyacak çok kitap var. Bunu bir haftada okudum, ama aslında daha uzun okumak istiyorum.” Çelişki… Yani yapacak çok şey var.

AA- Ne yapalım, yapabildiğimizin en iyisini yapacağız. Aymeriç, sen neler söylemek istersin?

AT- Birkaç şey var. Öncelikle Neşe’ye bir teşekkür ve bir de beklenti. Ben manga okumak çok istiyorum hatta animeye de girmek istiyorum, bence çok güzel bir tür.

NKE- Teşekkür ederim👏👏😄😄

AT- Rica ederim, ben teşekkür ederim ama bir saniye bitireyim. Nereden başlayacağımı bilmiyorum. Bir kitap okumaya çalıştım…

NKE- Ben hallederim😊😊

AT- Bir de hangi yaşta olursa olsun okumaya yeni başlayacak olanlara bir tavsiye vermek istiyorum. Yaptığım bir şey var, bu biraz günah çıkarmaya benzeyecek, kimse yapmasın diyeceğim; aynı anda birkaç kitabı okumayın. Ben bunu yapıyorum ama bence iyi bir şey değil. Böyle bir şey aklınızda yoksa yapmayın, varsa da yapmayın😊

NKE- Aslında çizgi romanla romanı bir arada okumak zevkli olabiliyor. Daha kısa ve rahatlatıcı bir okuma yapmak istiyorsam çizgi romana yöneliyorum. Eğer vaktim varsa, hayal kurmak istiyorsam, romana doğru ilerliyorum.

AEU- Aymeriç çok fazla kitabı yarım bırakıyorum demiştin. Bunlar bir birbiriyle bağlantılı geldi bana.

AT- Bence de… Çok seçiciyim, o yüzden beğenmediysem bırakırım.

AEU- Yoksa acaba aynı anda okuduğun için mi?

AT- Hadi bakalım…🤔

😂😂😂

Teşekkür ederim. Doğruysa, büyük bir sorunumu çözdün.

NKE- Bence her kitabı okumak zorunda değiliz. Benim de bıraktığım pek çok kitap var. Özellikle üslup bana ters düşüyorsa, konusu da o kadar motive edici değilse, kısaca benim için kitap gitmiyorsa, bence çok iyi kitaplar bile bırakılabilir.

AA- Tabii, ama burada belki tüm yaşamınız boyunca okuma deneyiminiz için anlamlı olabilir diye söylemek istediğim bir şey var. Şöyle bir görüş vardır; “Her kitap her okunduğunda yeniden yazılır.” Ben bugün bir kitaba başlarım, okuyamam bırakırım. Ama belki beş yıl sonra okuduğumda çok anlamlı gelebilir bana. Her kitabı okumak zorunda değiliz ama vazgeçmeyebiliriz, daha sonra bir daha denemeyi düşünebiliriz.

NKE- Kesinlikle ikinci şans verilmeli, ama beşinci şansa gerek yok bence😊

AA- Peki çok teşekkür ediyorum üçünüze de, çok keyifli bir söyleşi oldu❤


(1) Manga: Özellikle tutkunları tarafından takip edilen ve sağdan sola doğru okunan Asya kökenli karikatür, çizgi roman dizilerine verilen isimdir.

(2) İnsanların çevrimiçi olarak oyunlar hakkında sohbet etmek için bir araya gelebilecekleri veya oyun oynarken arkadaşlarıyla konuşmak için ses kanallarını kullanabilecekleri ücretsiz alanlardır.

(3) “Ben sizin yaşınızdayken …” kalıbını da hayatımda ilk kez burada kullanarak yaşamımın yeni bir dönemine böylece geçmiş oldum sanırım. AA😊

(4) Katarsis: Arınma olarak da bilinen katarsis, Aristoteles’in Poetica adlı yapıtından alınmış bir sözcük olup; trajedinin seyirci üzerindeki etkisini anlatır.

(5) Role Play: oyuncuların karakterlere bürünmelerini, bir nevi oyun içerisindeki atmosfere uygun olarak tiyatro oyunu sergilemesini sağlayan bilgisayar oyunu

100% LikesVS
0% Dislikes

1 Comment

  1. Serpil Orcan Ekinil

    Gençlik güzellik, çok ortak noktamız olduğunu keşfettim. Muhteşem okurlar, çok güzel bir söyleşi olmuş.

Leave a Reply