Yeşil Mavi

Hatice Beken, Okur-Yazar

“Sevgili” ve Duras

Kimi edebiyat yapıtlarını okurken elimde olmadan yazının müziğini duyarım. Bazı anıların görüntüleri iyi kötü ve anlık olarak zihnimde beliriverir. Müzik görüntülere, görüntüler müziğe eşlik eder. Sonra bütün bunların ardından bazen şiir de gelir. Artık ne yana bakacağımı bilemem. Duras yalın, dolambaçsız, bir o kadar da hüzün yüklü anlatımıyla geçmişin bulanıklaşmış anlarını, anılarını, hayallerini bize geçirirken sözcüklerin içini notalarla doldurmuş. Tempo içli, usul usul akan bir dere gibi. Fakat bu sakinlik, bu fırtınalara tutulmamış arayış, arama hali nasıl bu kadar sarsıcı olabiliyor?

Yoksulluk, yoksunluk, kıtlık; ilk gençlik bunalımları; cinsel keşifler; cesaret, kararlılık; ruhsal bozukluklar, bunalımlar; kin, öfke, kıskançlık; ıskartaya çıkmış akrabalık ilişkileri; dışarıdan içe bakış… Kalabalıklar içindeki yalnızlığın tarifi. Sokaklarda kendi yalnızlığıyla baş başa yürüyen insanlar: Mutlu da değiller, kederli de, meraklı da… Aile içi şiddetin sarsıcı anlatımına ne demeli? Umutsuz mutsuzluğun her yanı sardığı bir ev, yoğun travma hali… Yazarın bütün bunları söyleme biçimi bizi nasıl oluyor da kıskıvrak yakalayabiliyor?

Bu satırlarda acı var, ağıt var, isyan var ve tabii aşk da var. Aynı zamanda gerçeğin duvara çarpmaya neden olan katılığı, sıkışmışlık; ama illa ki bitip tükenmeyen bir çıkış yolu arama isteği, enerjisi.

Duras’ın kullandığı “ben” dili, bizi öyküye çok yaklaştırıyor. Anlatının küçük kadın kahramanının ailesi ve sevgilisi hakkında bize ulaşan her bilgi kırıntısı şüpheye hiç yer vermeyecek ölçüde gerçek görünüyor. Yazarın kahramanıyla arasında bir taş atımlık mesafe var ve biz de olup bitenleri romandan hiç uzaklaşmadan anlatıcının gözleriyle görebiliyoruz. Ve bu gencecik kız da yaşını başını almış anlatıcımız da bize çok yakın duruyorlar. Bir dosta açılırcasına konuşuyorlar bizimle.

Marguerite Duras

Duras’ın özellikle karakter betimlemeleri sıra dışı, serinkanlı, detaylı. Üstesinden gelmeye çabaladığınız esaslı bir matematik problemini sessiz, kendinden emin bir tavırla tahtaya çıkıp büyük bir zevkle çözüveren bir usta var karşımızda.

Marguerite Duras’ın bu sarsıcı romanı “eski zaman sarnıcından süzülen damlalar”*dı; sisli sabahın erken saatlerinde ince yeşil yaprakların üzerinde birikmiş kırağıydı; ağaç tepeleriyle çevrelenmiş dupduru, doğal bir su kanalıydı. Kitabın bir yerinde gencecik kahramanımız sevişirken “böyle sakin, böyle kararlı düşüncenin sonuna dek gitmeyi nasıl başardım?” diye soruyor kendine. Öyle sakinlikten, öyle kararlılıktan olmasın.

———————–

(*) Tırnak içindeki bu ifade, ünlü senarist ve film yönetmeni Safa Önal’ın bir konuşmasından alınmıştır.

100% LikesVS
0% Dislikes

Leave a Reply