Yeşil Mavi

Hatice Beken, Okur-Yazar

Suçlar, Suçlular, Trajediler

Günümüzde, dünyanın pek çok köşesinde, devlet aygıtının değişik kademelerinde iç içe geçerek vücut bulmuş büyük suç ağlarından bahsedebiliriz. Öte yandan, ürkütücü bir makine gibi homurtular çıkararak hareket eden, böylesi devasa yapılardan rahatsızlık duysa da, çoğunluk olan bitenleri umursamıyor. Bahsettiğimiz bu kesim kendi içinde kabaca iki gruba ayrılıyor: Suça/suçluya destek olanlar ve sessiz kalanlar. Destekçiler her şey ortaya saçılsa bile suçluyla özdeşlik kurduklarından, suçu örtmeye çabalıyorlar. Hatta bu çabayı aktif olarak gösteriyorlar. Mesela bildiriler hazırlıyorlar, mesajlar iletiyorlar, tehditler savuruyorlar, kampanyalar düzenliyorlar. O halde suçlulara ilişkin açık kanıtlar bulunsa ve hatta suçlular, suçlarını apaçık itiraf etmiş olsalar dahi, onlara arka çıkmaya devam ediyorlar.

Gerçeği apaçık gören, bilen ikinci gruptakiler ise suça katılmamakla birlikte sessiz kalmayı tercih ediyorlar. Bu nasıl oluyor? İşte bu ‘nasıl’ı açıklamak pek kolay değil. Bir kere, daha önceleri suçu ortaya çıkarıp gerçek suçluları cezalandıran, dolayısıyla da iyi kötü işleyen bir hukuk sistemi, vardıysa da, artık suçlular elini kolunu sallayarak aramızda gezdiğine göre çökmüş. Eğer suç ağına takılan kişiler, bu işleri, devleti temsil eden diğer güçlerle elbirliği içinde yapmışlarsa, yani kurumlar hukuku tanımıyorsa, suçluluğun, mecliste oluşturulabilecek komisyonlar yoluyla ele alınabileceği beklentisi de gerçekçi değil. E, ne olacak o halde?

Kamu hukuku ve hukuk felsefesi profesörü Bernhard Schlink, “Geçmişe İlişkin Suç ve Bugünkü Hukuk” başlığıyla dilimize çevrilen çalışmasında(*) şöyle diyor: ‘’Suçun ağlarının, deyim yerindeyse, kendi trajedileri vardır. Çünkü reddetmek, mahkûm etmek, dışlamak genellikle tam anlamıyla başarılamaz… Bunun bir nedeni sayıların büyüklüğü: Öyle ya da böyle söz konusu cürümlere iştirak etmiş çok fazla kişi var.’’

20. yüzyılda Almanya, 2. Dünya Savaşı’nda yaşadığı ve tüm dünyaya da yaşattığı onca acılardan sonra hukuk uygulamaları alanında önemli dersler çıkarmış: Siyasi ve toplumsal meselelerin çözümünde, uygulanacak hukuksal normları, uzun uzadıya yeniden tartışmaya açmışlar. Ceza Hukuku alanında da mevzuatı ihtiyaçlarına göre geliştirip derinleştirmişler. Alman hukuk sistemi, kurbanların ve suçluların durumlarını tek tek ele alırken, onların 1. dereceden akrabalarının hissedebileceği suçluluk duygusunu ve bunun yol açabileceği travmaları da göz önünde bulundurmuş. Bunu yaparken kendilerine sordukları sorular ve özünde verdikleri cevaplar şunlar:

Soru: Yurttaşlar neye dayanabileceklerini, neye güvenebileceklerini nasıl bilebilirler?

Cevap: ‘Hukuki barış’ı sağlayabilirsek bilebilirler.

Soru: Yurttaşların mutluluğu nasıl korunabilir, artırılabilir? 

Cevap: Hak ve özgürlüklerin zarar görmemesi için alabildiğine çaba sarf ederek.

Tabii ki bütün bunlar uzun uzadıya tartışılıyor kitapta.

Yayınevi arka kapakta eserle ilgili şu açıklamalara yer veriyor: “Yazar, bu kitabında bir hukukçu olarak, ama elbette genelde hukukçudan anlaşılan türde yalnızca bir “yasacı” olarak kalmadan, Nazizm dönemini ve bir “soykırım”ı yaşamış Almanya örneği üzerinden geçmişle hesaplaşma ve bu hesaplaşmada hukukun oynayabileceği role ilişkin temel sorunları tartışmaya açıyor. Adalet talebinin hukuk devleti ilkesiyle çatışmaya girebileceği durumları cesurca ortaya koyarak, okuru üzerinde düşünülmesi gereken pek çok önemli soruyla baş başa bırakıyor. Dehşete ilişkin bir bellekle, o bellekle karşılaşmayı göze almış bir Alman’ın ve tüm kuşakların Almanlar’ının belleğiyle ve de elbette hepimizin belleğiyle…”

Ayrıca sinema meraklılarına belirtmeden geçemeyeceğimiz hatırlatma: Stephen Daldry’in yönettiği 2008 yapımı “The Reader” filmi, Schlink’in yazdığı aynı adlı romandan uyarlama; henüz görmeyenlere izlemeleri tavsiye edilir…

——————

(*) Geçmişe İlişkin Suç ve Bugünkü Hukuk, Schlink, Bernhard, Çev: Reyda Ergün, Dost, Ekim 2012, 1.basım

50% LikesVS
50% Dislikes

Leave a Reply