Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu Anısına…
Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğü (MAPEG), 68 ildeki 766 bölgede maden ruhsatı verilmesi için 24 Ağustos 2020’de ihale süreci başlattı. İhalelerin tamamlanması durumda, işletme sahaları 893 bin hektarlık orman alanı yani ülkemizin yüzölçümünün yüzde 1,14’ünü kapsamış olacak.
Uzmanlar, ülkemizde bu tür ihalelerin son yıllarda hızla arttığını, maden arama ve işletme sahalarının orman, mera ve tarım alanında olduğunu söylerken çevreci ve yerel örgütler de bu tür ihalelere karşı mücadele yürütmektedirler.
Maden ocaklarının usulsüzce işletmeye açılması öncelikle ormanların tahribatına yol açmaktadır. Ormanlar yaşamın temel kaynağı, oksijenin üretildiği dünyanın en önemli ekosistemleridir. İklim değişikliği, erozyonla mücadele, biyoçeşitliliğin korunması, su varlığının arttırılmasında yaşamsal rol oynayan ormanlar; insanlar ve vahşi yaşam için aynı zamanda besin kaynağı ve barınma alanıdır.
Ormansızlaştırmanın dışında işletmelerin faaliyetleri, canlı türlerin sağlığına telafisi imkansız zararlar vermekte, küresel iklim krizlerine neden olmakta, binlerce yılda oluşan ekosistemi de yok etmektedir. Özellikle insanlar üzerinde solunum yolu hastalıklardan kanser hastalığına kadar birçok sağlık sorunlarına yol açmaktadır.
Bu sahaların orman tahribatına yol açması tarım ve hayvansal ürün üretimini de olumsuz etkileyip gıda güvenliğini tehdit etmektedir.
İşletmelerin atıkları yüzünden bölgede yaşayan yabani hayvanların yaşam alanı da gittikçe daralmaktadır.
Taş ocaklarında taşların kesilme işleminde açığa çıkan kireçli sular, bulunduğu vadiyi tahrip etmektedir.
Taş ocaklarında sürekli bulunan tozlar bitkilerin üzerine yayıldıkları için döllenmeyi azaltıyor. Taş ocaklarından sonra örneğin Finike bölgesindeki portakal ve nar veriminin %35 civarında azaldığını biliyoruz.
Ayrıca taş ocağından arta kalan çukurlar, arazinin yeraltı suyu akışını engellemektedir. Çukurlar ağaçlandırılamadığı için çöp ve kirletici atıklar yeraltı sularına sızarak, içme sularını kirletmektedirler.
Altın madencilik işletmelerinin de her aşamasının doğaya ve canlılara verdiği zararları Tema Vakfı, ayrıntılı bir şekilde anlatmıştı.
Ülkemizde bu tür faaliyetlere karşı ses getiren direnişler yaşandı ve yaşanıyor.
Örneğin 1996 yılında İzmir Bergama’da Türkiye’nin ilk altın madenine karşı yürütülen uzun soluklu direniş yaşandı. O günden bugüne gündemden düşmeyen Bergama’da binlerce zeytin ağacının kesildiği ve ülkemizde üretimi en yoğun olan çam fıstığı üretiminin bitme noktasında olduğu belirtiliyor. Ayrıca maden ocağının, yörede yaşayan insanlarda birçok sağlık sorunlarına neden olduğu belirtiliyor.
Yine Kazdağları’nda altın arama maden işletmelerin karşı “Su ve Vicdan Nöbeti “ adıyla başlatılan direniş hala devam ediyor. Buradaki projede, canlılar için ölüme neden olabilecek kadar tehlikeli olan siyanürün günlük 9 ton kullanılacak olması tepkiye neden olurken 300 bin ağacın kesildiği ve bölgede toprak kaymalarının başladığı belirtiliyor. Burada başka bir konu da bölgede altın arayan şirketin Kanadalı olduğu ve çıkacak altının yüzde 4’ünün devlete kaldığı yönündeydi. Buradaki faaliyetle hem kamu yararı gözetilmemiş hem de doğa talan olmuş durumda.Ülkemizin yüksek oksijen oranıyla en temiz havasına sahip olan ve yüzde 79’u madencilik için ruhsatlandırılmış olan Kazdağlarının, daha fazla çevre felaketlerinin olmaması için koruma statüsüne alınması gerekmektedir.
Türkiye’nin ve dünyanın en zengin bitki örtüsüne sahip ve kuşların göç güzergahlarından olan Artvin’e bağlı Cerattepe bölgesinde altın madenciliğine karşı Artvin halkı “Artvin’in üstü altından daha değerlidir” sloganı ile 21 Haziran 2015’te Cerattepe’de nöbete başladı. Halkın Cerattepe’deki nöbeti 245 gün sürdü. Bu sürenin ardından şirket, polis ve jandarma koruması altında maden faaliyetine başladı.
Ormansızlaştırma, maden ocakları ve zararları derken bu konuda sembol isimler haline gelmiş Ali Ulvi ve Aysin Büyüknohutçu’yu anmamak olmaz.
9 Mayıs 2017 tarihinde Antalya’nın Finike ilçesinde, Toroslar ve Akdeniz Kıyıları Çevre Derneği Taş Ocaklarıyla Mücadele Platformu Sözcüsü Ali Ulvi ve eşi Aysin Büyüknohutçu öldürüldü. Kendilerini yaşam savunucusu olarak tanımlayan çift, mermer ocaklarının doğaya ve canlı yaşamına verdiği zararlara karşı mücadele yürütüyordu. Hem bu zararları halka anlatıyor hem de işletmelerin aldığı izinlere karşı iptal davalarının açılmasını sağlıyorlardı. Hatta Finike ilçesinde sedir ve kızılçam ormanlarıyla kaplı Kızılcık Yaylası’ndaki bir mermer ocağına valilikçe verilen iznin mahkemece iptal edilmesine öncülük ettiler. Binlerce ağacın kurtulmasını sağlayan karar, doğa savunucuları tarafından bölgedeki diğer maden ocaklarına da emsal olabilir diye değerlendirilmişti. Ne yazık ki öldürülmelerinin sebebinin doğayı koruma amaçlı yürüttükleri mücadele olduğu Ali Yamuç isimli katili tarafından itiraf edildi. Ali Yamuç, mermer şirketi ile ilişkisini açıklamasından sonra cezaevinde ölü bulundu. Ölüm nedeni kayıtlara intihar diye geçti. Ali Yamuç’un ölümünün ardından Büyüknohutçu cinayetleri için açılan dava düşerken, yardım yataklıktan berat eden Yamuç’un eşinin “suç aletlerini gizlemek” nedeniyle soruşturması sürüyor.
Çift, bu ocakların faaliyetinin en büyük zararının canlılara, doğaya ve tarıma olduğunu vurgulamıştı.
Devletin, maden işletme faaliyetlerinin her bakımdan geri dönülmez bir biçimde verdiği zararlardan dolayı bu tür ihalelerin açılmaması, açılanların da iptal edilmesi gerekir. Sadece yaşamsal zorunluluğumuz olan ihtiyaçlara yönelik olarak işletilmesine izin verilmesi düşünülebilir ancak bunların da çevreye en az zarar verecek şekilde ve mümkün olduğunca kayalık arazide açılması, yeşil örtünün en az olduğu ve yerleşim alanlarından uzak bölgelerde olması gerekmektedir. Bizlerin de bu madenlerde çıkan değerli denilen ürünlere (altın, gümüş, elmas vs) karşı talebimizin olmaması gerekiyor. Maden işletmeciliğine karşı çoğunlukla yerel düzeyde verilen mücadeleleri ülke geneline yaymak, toplumsallaştırmak ve ortak bir mücadeleye dönüştürmek daha etkili ve sonuç alıcı olabilir. Bu nedenle yakın hissettiğimiz ya da faaliyetlerine katıldığımız parti, dernek, Sivil Toplum Kuruluşu (STK) gibi yapılardan bu konuda duyarlı olmalarını ve doğabilecek zararlara karşı karşı gündem oluşturmalarını istemeliyiz.
Zaten yine insan kaynaklı olan iklim değişiminin orman yangınlarına hız kazandırdığı günümüzde, bir de maden ocaklarının açılarak ormanlarımızın kaybolma süreçlerini daha da hızlandırmayalım.
Hatay bölgesinde bu ay hepimizi üzen büyük çaplı orman yangınları oldu. Yanan bölgeyi maden arama çalışmalarıyla ilişkilendirilip rant için yakıldığı yönünde de iddialar mevcut. Bu konunun da araştırılarak yakın takipçisi olmamız ve yanan alanların yeniden yeşillendirilmesi için baskı yapmamız gerekir.
Pandemi sürecinde bize kucak açan ormanlarımızı sevelim ve koruyalım.
Leave a Reply