Malum, 2020 yılını bir sürü sıkıntıyla karşıladık. Öncelikle, yeni yıla Avustralya’da devam eden yangınlarla girmiş olduk. 2019 yılının haziran ayında başlayan bu yangın, bu yılın mart ayına kadar devam etti. Bu yangında 30‘a yakın insan ve bir milyardan fazla hayvanın öldüğü belirtilmiştir. George Floyd’un öldürülmesi, ünlü basketbolcu Kobe Bryant‘ın helikopter kazasında yaşamını yitirmesi, Endonezya’da sel nedeniyle 53 kişinin ölmesi, dünyada yaşanan belli başlı üzücü olaylarken ülkemizde ise Elazığ, Malatya ve Bingöl depremleri oldu ve bu depremlerde 42 kişi hayatını kaybetti. Van’da gerçekleşen iki çığ faciasında toplam 41 kişi öldü. Ayrıca bu yıl tüm dünyayı etkisine alan ve hâlâ devam etmekte olan Korona virüs salgını sürecinde resmi rakamlara göre sekiz binden fazlası ülkemizde olmak üzere dünya genelinde ölümlerin bir milyonu aştığı ifade ediliyor.
Bir kısmımız bu ölümler önlenebilirdi diye değerlendirirken bir kısmımız ise nedenini sorgulamaksızın kabul ettik ama çoğumuzun ortak yönü, bu olaylarda hayatını kaybeden insanlara ve hayvanlara üzülmek oldu. Özellikle Korona virüs salgını sürecinde canımızın ne kadar kıymetli olduğunu da anlamış olduk ve bu virüse yakalanmamak için çeşitli önlemler aldık/alıyoruz. Hepimizin ilgisinin bu salgınla mücadeleye yoğunlaştığı süreçte Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nün yayınladığı 2020-2021 Av Yılı Av Turizmi Uygulama Talimatı ile Merkez Av Komisyonu’nun bazı hayvanların avlanmalarına izin verdiği haberini öğrendik.
Bu talimatla 1 Eylül 2020- 31 Mart 2021 tarihlerini kapsayan sezonda, avına izin verilen türler arasında Anadolu yaban koyunu, ceylan, çengel boynuzlu dağ keçisi, karaca, melez yaban keçisi, kızıl geyik, yaban keçisi, yaban domuzu bulunuyor. Yine aynı Komisyon, tehlike altındaki kuş türlerinin de avlanmasına izin verdi.
Daha önceki yıllarda da bu yıla benzer avlanma izinleri verildiği için başta Hayvan Hakları Federasyonu (HAYTAP), Hayvan Hakları İzleme Komitesi (HAKİM) ve Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF-Türkiye) olmak üzere birçok kurum, hayvanların neden öldürülmemesi gerektiğini anlatmaya çalışarak bu kararlara itiraz ettiler.
HAYTAP, nesli tükenme tehlikesi altındaki türlerden olan üveyik ve elmabaş patka kuş türlerine yönelik avlanma izninin verilmesine “Yok etme, yaşat!” sloganıyla kuşların korunması yerine öldürme kotalarının verilmesini eleştirerek ekosistemin dengesinin bozulduğuna dikkat çekti.
WWF-Türkiye de benzer kaygılardan ötürü karara itiraz ederek ülkemizin birçok yaban hayvanının avlanması sonucu önemli canlı türlerinin av turizminin hedefi olduğuna dikkat çekti. Ayrıca tüm dünyayı etkisi altına alan Korona salgınının hayvandan insana bulaşan bir virüs nedeniyle ortaya çıktığını hatırlatarak yaban hayvanlarının avlanıp onlarla temas edilmesi ve tüketilmesi durumunda bu tür salgınların tekrarlanacağına vurgu yaparak avcılığın kamu sağlığı açısından da risk oluşturduğunu belirtti.
Hayvan Hakları İzleme Komitesi ise av turizmi gelirini “legal öldürme” sonucu elde edilen gelirlerdir diyerek konuyu hayvan hakları açısından değerlendirdi.
Ben de avlanmanın, hayvanların yaşam hakkının gaspı olduğunu düşünüyorum. Birçoğumuzun insan ölümlerine üzüldüğümüz kadar hayvanlara üzülmediğimizi düşündüğüm için yazıya bu yılki insan ölümlerini örnek vererek başladım. Amacım insanla hayvan yaşamını eşit temelde değerlendirmek.
Tabi bu eşitliği sağlamak çoğumuz için kolay değil. Zira bir sürü alışkanlıklarımız var. Örneğin balık ve et yiyen birisi olarak ben, bu hayvanların da avlandığını düşünerek hayvanlarla ilişkimi sorgulamaya başladım.
Avlanmanın tarihçesine baktığımızda, atalarımızın hayatta kalabilmek için zorunlu olarak hayvanları öldürdüklerini biliyoruz ancak günümüzde bireysel avlanma; hayatını sürdürebilmek için değil de hobi veya spor adı altında ve hayvanın başta derisi olmak üzere bedeninin birçok parçasından yararlanmak amacıyla yapılıyor. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi ülkemizde de devlet tarafından gelir kaynağı olarak av turizmi adı altında maalesef hayvan katliamına izin verilmektedir.
Avlanmayı hobi olarak değerlendirenlerin aslında hobinin anlamından uzaklaşarak hareket ettiğini görüyoruz. Hobiden hepimizin anladığı, boş zamanımızı değerlendirmek için yaptığımız uğraşlardır; bu uğraşlar sonucu da belli bir beceri kazanmayı hedeflemekteyiz. Bu durumda avcılığı hobi olarak değerlendiremeyiz!
Kimileri de avcılığı spor olarak değerlendiriyor. Özellikle takım sporlarında yapılan rekabet en az iki taraflıdır. İki taraf da eşit haklara sahiptir. İki taraf da yarıştığını bilir ve yarış için daha önce hazırlık yapar. Bu durumda normal hayatını sürdürmeye çalışan hayvanlara tuzak kurup, eline tüfeği alıp sinsice hayvanları katletmeye spor diyemeyiz herhalde.
Filler dişleri için, deniz kaplumbağaları lüks çanta ve kürk yapımında kullanılmak üzere derisi için, bazı hayvanlar ise (mesela pangolinler) takı yapımında kullanılmak için öldürülüyor. Deri sırtlı deniz kaplumbağaları kabukları için avlanıyorlar. Deniz kaplumbağaları 100 milyon yıl önce yaşamış bir türün grubunda yer alıyor ve onların varlığı, su altı ekosisteminin var olması için kritik bir önem taşıyor.
En üzücü olan ise devletlerin bu hayvanların para karşılığında öldürülmesine izin vermesidir. Bu kararla birlikte halka verilen mesaj, adeta rahatlıkla bir hayvanı öldürebilirsiniz şeklindedir. Halbuki devletin tüm canlıların yaşam hakkını savunup halkına da bu bilinci vermesi gerekmektedir. Bu bilinç verilmiş olsaydı, belki de geçtiğimiz temmuz ayında Artvin’de yavru bir ayıyı yaralayıp köpeklere parçalatmaya çalışan kişi hayvana eziyet etmezdi ve aşağıdaki fotoğrafta göründüğü gibi zafer pozu vermezdi.
Yasal olsun veya olmasın, hayvanları öldürmek veya daha yaygın olarak kullanılan “avcılık” adı altında katletmek, cinayettir. Birçok canlı türünün yok olduğu, birçoğunun da yok olma tehlikesi altında olduğu günümüzde hepimize büyük yarar sağlayan doğal çevremize karşı görevimiz, onu yok etmek değil; korumak, geliştirmek ve ondan bilinçli bir şekilde, ona zarar vermeden yararlanmaktır. Tüm canlıların yaşam hakkını savunup canlıları korumalıyız. Son dönemlerde artık bir yaşam felsefesi haline gelen “AZ” ile hayatımızı sürdürebiliriz fikrine uygun olarak da kişisel tüketim ve gösteri amacı uğruna hayvanları öldürmek yerine onları korumalıyız.
(Konuyla ilgili yeni yayına başlayan “Az’a Övgü” adlı sitenin linkini de buraya bırakıyorum.)
Yasada avlanma şeklinde ifade edilmiş olsa da aslında hayvan katliamı anlamına gelen bu faaliyetlere son verilmesi için devletin de gerekli önlemleri alması gerekmektedir. Bu kapsamda devlete en önemli çağrımız ise mevcut yasada ‘mal ve eşya’ olarak tanımlanan hayvanların can olarak kabul edilmesini ve hayvanlara yönelik işkence ile kötü muamele niteliğindeki eylemleri yapanların cezalandırmasını sağlamasıdır.
Leave a Reply