Sinemanın büyüsü diye bahsedilen unsur sadece kullanılan teknik, yaratılan atmosferden değil aynı zamanda açıp defalarca izleyebilme lüksünden de gelir. Bazı filmleri neden defalarca izleriz? Konusunu anladığımız ve hatta bazen replik replik bildiğimiz filmleri bir kez daha izleten nedir sizce? Bana göre filmde bulduklarımıza doyamama hissinden gelir. En sevdiğimiz yemeği yerken bile bir noktadan sonra doyma hissi gelir ancak ruh doyumsuzdur. Tekrar tekrar beslemek güç verir ona. Bir de her izlediğimizde gözümüze takılan yeni bir detaydır keyif veren.
Geçtiğimiz aylarda MUBI platformu, yönetmen Metin Erksan’ın 10. ölüm yıldönümünde 1965 yapımı Sevmek Zamanı filminin 4K kalitesinde restore edildiğini duyurdu. Filmin, zamanında geniş gösterim imkanı bulamadığı için 20 Ekim 2022 tarihinde Lumiere Film Festivali’nde galası yapıldı ve 3 Kasım 2022 tarihinde de Mubi’de tekrar seyirciyle buluştu. Mubi’nin ilk restorasyon projesi olarak bu filmi seçmesi bile çok şey anlatıyor bana göre. Dijital bir platform olması sebebiyle yaklaşık 190 ülkede izlenebiliyor oluşu, hem Türkiye sineması için önemli bir görünürlük imkanı sağlıyor hem de filmin evrensel bir yolculuğa çıkışına vesile oluyor. Tüm bu emek, aslında sinemaya saygı duyan, tutkuyla bağlı bir yönetmen sayesinde ve bunu görüp böyle düşünen sinemaseverler ve sinemacılar aracılığıyla oldu.
Hayatta hep bir resmin peşinden gidiyoruz aslında. Olmak istediğimiz kişinin resmi gibi görüyoruz kendi özelliklerimizi, görmek istediğimiz kişinin resmi ile davranıyoruz karşımızdakine. Ki yönetmen Metin Erksan, bunu doğayı da yanına alarak ve birçok sahneyi resimleştirerek kompozisyon kurup yapmakta. Filmde, doğanın içinde insanın ne kadar küçük olduğunu algılatan, karakterlerin adeta ağaçlar arasında kaybolduğu sahneler mevcut.
Erkek karakterin eve gizli gizli girdiğinin anlaşılması üzerine ilk tepkisinin “Hırsız değilim” olması, iyi bir insan olduğu ve kötü bir amacının olmadığını ifade etmek istemesinin sade bir anlatımı… Bu noktadan itibaren filmin derin bir aşkı anlatacağı ipucunu alıyoruz.
Karakterler farklı dünyaların insanı gibiler ama iç dünyalarının derinliği ortak. Kadının arkadaş çevresi, Bach dinlemesi gibi detaylar üzerinden mensup olduğu sınıf ve biraz da bohem olan hayatı anlatılmış. Boyacının ustası ile diyalogları üzerinden de adamın görece daha sade ve durgun hayatı anlatılıyor.
Kadın karakterin ismi Meral, erkeğinki ise Halil.
İlgisini öğrenir öğrenmez ilk adım Meral’den geliyor çünkü o Halil’e göre daha ‘modern’ ve duygularını paylaşmakta, dile getirmekte bir mâni görmüyor.
“Resmime mi âşık oldun? Bir resme nasıl âşık olunur, bu zamanda resme âşık olan var mı?” Aslında Meral, Halil’in eve gizlice girip resmine hayranlıkla bakışı durumunu yadırgamıyor ancak aşka inancını yitirmiş biri olarak, birinin bir başkasına bu denli bağlanmış olmasına şaşırıyor.
Halil utangaç ve evine gelip de Meral’i karşısında görünce koşarak çıkıyor odadan. Ustası limonluğa gitmiştir diyor. Bu da insanın bazen utanınca kendine huzur verecek iyi hissettirecek yerlere gitmek istemesinin bir örneği ve bu noktada Halil doğaya kaçanlardan…
“Neden benim resmime bakıyorsun?” Meral bu bağlanmayı ve yoğun sevgiyi duymak istiyor ama Halil’in bunu itiraf edebilecek cesareti yok sanki. Öyle ki sevdiğine sevdiğini söyler de kavuşursa ve fakat bir sebepten kaybederse onun varsayımıyla hareket ediyor adeta. Dolayısıyla bir kaçınma hareketi olarak duygularını arka plana atmaktan da öte, yok saymaya çalışan bir tavır içerisinde.
“Sana ait değil bu. Resminle benim aramda. Resmin sen değilsin ki”. Halil, resmi zihninde ete kemiğe büründürmüş ve gerçeğini yabancılıyor adeta. Hatta ilerleyen sahnelerde ustasıyla konuşurken de “aşkım yalnız bana, kendime ait bişey, nasıl onla paylaşırım” diye de pekiştiriyor bu düşüncesini. Böylelikle resme bakarak ama gerçeğiyle ilişki kurmadan, beslediği tutkunun sürekli canlı olmasını sağlıyor. Gerçeği yerine resme bakmaya devam etmeyi seçmesi cesaret eksikliğinden mi yoksa kendini resme epeyce inandırarak aşkın gücünü ölümsüzleştirme çabasından mı sorusu geliyor akla.
Hayal kırıklığına uğramama dürtüsüyle hareket ediyor sanki Halil. “Resmin ebediyen bana bakacak…” Meral ise Halil’deki ürkekliği görüyor ve üstüne gidiyor. Fotoğrafını Halil’in evine getiriyor yüzleşmeye devam etmesi için. Bir de Meral kendi varlığıyla ulaşamıyor Halil’e, bu yüzden fotoğrafını kullanıyor. Meral, Halil’in kendisi ile görüşeceğini söylemesine rağmen Halil o kadar kaptırmış ki kendini resme, bu teklifi bile kabul etmiyor ve “benimle resmin arasına girme, istemiyorum” diyor.
Bir sahnede ise ön planda Meral, arka planda Halil, yüksek bir alandan denize karşı bakıyorlar. Burada da yine karakterlerin ilişkilerinde, birbirlerine karşı konumlarında kadını yücelten bir kompozisyon söz konusu. Çünkü Meral, o aşamada, ilişkide daha gerçekçi ve bütünü görebilen kişi.
Ayrıca adada esen sert rüzgarlar iki karakter arasında esen sert rüzgarların da temsili gibi sanki. Filmde birçok sahnede sanat müziğinin hüznü de sahnelere eşlik etmektedir.
Halil’in ustası bir gün Halil ile konuşuyor ve haksız olduğunu söyleyerek Meral’den özür dilemesi telkininde bulunuyor. Ustasına güvenen Halil ise onaylıyor sonunda ustasını. Usta bir nevi köprü oluyor ikisi arasında. Meral’in evine gidiyor ancak Meral çoktan ayrılmış ve bıraktığı notu buluyor Halil. Notta aşka inancının tekrar geldiğini ve Halil’e aşık olduğunu itiraf ediyor açıkça Meral. Nottaki en çarpıcı söz ise “aşkta yalnız ve cesur olmayı sen öğrettin bana” oluyor. Bu söz ile Halil belki de uzun süredir ilk defa kendi dünyası dışına çıkıyor ve yaptıklarının nelere sebep olduğunu anlıyor ve tüm olup bitenlerin farkına varıyor.
Halil Meral’i bulmaya gitse de karşısına başka bir sevgili adayı engeli çıkıyor. Bu engel çıkma durumu adeta tetikleyici oluyor karakterler için ve birbirlerine tutunmaya başlıyorlar o andan itibaren.
Aşk, bazen yalınayak yürümek bazen ilkelerinden vazgeçmek bazen de herkesi karşına almak demek, diyor film. Film, karakterlerin aşklarından ziyade aşk’ı tarifleme çabasındadır sanki. Ayakları çıplak yürürken diğer sevgili adayının Meral’i arkadan arabayla takip etmesi sahnesinde Meral, tüm sahip olduklarını ya da olabileceklerini ardında bırakıyor ve emin adımlarla ilerliyor. Sonunda yolda karşılaşıp kavuşuyorlar birbirlerine. Bu sefer sahilde Halil önde ve Meral hemen onun yanı başına gidiyor. Eşitleniyorlar ilk defa ve yan yana yürüyorlar.
Bu aşkın yolunu açmak için ise Halil Meral’in tavsiyesi üzerine babasıyla görüşmeye karar veriyor. Babası, kendi fabrikası olduğunu düşündüğümüz upuzun binada yürürlerken önce Halil’in solunda yer alıyor çekim açısı olarak. Bu yürüyüş sırasında gayet olgun ve kızının duygularını önemseyen bir baba figürü görüyoruz, alışık olmadığımız şekilde. Ancak diğer çekim açısına geçtiğimizde (Babası Halil’in sağında) konuşma farklı bir boyuta yöneliyor. Babası Halil’e ayrı dünyaların insanları olduklarının bilincinde olması gerektiğini telkin ediyor.
Sonrasında ise yağmurlu bir havada, yüksek duvarların olduğu bir yoldan bir geçite geliyorlar ve duruyorlar. Sanki hayatlarına yön verecek kararı alacakları bir ayrım noktasında olduklarının altı çiziliyor. Bu kararda Halil aşkın ebediyetini seçmiş, Meral ise yaşayan ölü olmayı kabullenmiştir. Halil kendi seçtiği yola gitmiş ve Meral de zamanla kararını sindirmiştir. Hatta Meral sevgili adayıyla evlenmeye karar vermiştir. Bunun üzerine Halil gelinlikli bir cansız vitrin mankenini ve fotoğrafı da alarak kayıkla uzaklaşmaya karar vermiştir. Bu sırada Meral düğünden kaçmış, Halil’le buluştukları göl kenarına gelmiştir. Halil kıyıda bekleyen Meral’i fark eder ve yanına giderek kayığa alır O’nu da. Fotoğrafı ve mankeni göle atar, “ben varım, bunlara gerek yok” dercesine. Ustası bunları görür ve toplum vicdanını (seyirciyi) temsil eder haliyle durumdan memnun şekilde kamerada görünür. Sonra ise sevgili adayı gelir ve uzaktan aşıklara ateş eder. Kayık yavaşça batar… Öldükleri görülmez karakterlerin ama aşklarının suya gömüldüğü hissiyatını verir seyirciye. Ya da sonsuzlukta kaybolduğunu… Aşkın ancak bir fotoğrafla ya da ölümle ebedileşebileceğini söyler bize. Ya da mutlulukların hayatımızda kısa ve geçici anlardan ibaret olduğunu.
*Bu yazı ilk olarak demokrathaber.org sitesinde yayınlanmıştır.
**Kapak görseli: Furkan “Nuka” Birgün’ün grafiti çalışması
Leave a Reply