Tezgahtaki garson eldivenli eliyle süngerimsi köfteyi hamburger ekmeklerinin arasına koydu. İnce ince doğranan aysbergleri (bir kısmını yere dökerek) etin üzerine bıraktı. Daha sonra ketçap ve mayonezi boca etti. Işıl hanımın içeri girmesiyle gözleri ona takıldı.
Işıl, canlı yayına geçmiş, white chocolate mocha’sını yudumlarken seyircilerine şöyle sesleniyordu;
“Değerli takipçilerim canlı yayınıma hoş geldiniz. Bugün yine çok sevdiğim o mekandan sesleniyorum sizlere. Nabersiniz canlarım?! (bir arkadaşına bir sır verir gibi usulca yaklaştı telefona ve sesini alçaltarak) Buradan başka bir yere gidemiyorum sevgili takipçilerim. Aslan burcuyum ya! Bütün özelliklerini taşıyorum burcumun. Ve takipçilerim arasında yapacağım çekilişleeeeee…”
Kalınlaştırdığı dudakları, ekranda konuşurken daha bir alımlı olmasını sağlamıştı. Platin tonundaki dalgalı saçlarını savurup durdu canlı yayın boyunca.
Işıl takipçilerine bol bol hediyeler dağıtarak ve bir sürü reklam yaparak canlı yayınını bitirdi. Daha sonra platin tonunda boyattığı saçlarını düzeltmek için WC’ye gitti. Elmacık kemiklerini belirginleştiren bir highlighter sürdü.
***
O sırada sokakta dev ekranlardan yeni görüntüler gelmeye başlamıştı. Işıl’ın oturduğu yerden sesler zar zor anlaşılıyordu. Spiker heyecanla birşeyler anlatıyordu;
“Evet sayın seyirciler. Resmi açıklamaya göre şu saate kadar, kendini yakan kişi sayısı dört yüz elli bire ulaştı. Henüz bu haberin tıklanma oranı çok düşük! Yetkililer, kendini yakanların sayısı beş yüze ulaştığında önemli bir gündem maddesi olarak ele alacaklarını belirttiler…”
Işıl birden ayağa kalktı, spikerin yüzüne dikkatlice baktı. İçeride parlak bir ışık fark etti. Spikerin sesi gitgide yükseliyordu. Garsondan kapıyı kapatmalarını rica etti.
Garson;
“Peki efendim, başka bir arzunuz?”
Işıl teşekkür etti ve hesabı istedi. Bu arada gelen mesajlara kalpli, öpücüklü mesajlar gönderiyordu.
Hesabı ödedikten sonra bir şeyler unutmuş gibi hareketlenerek çantasından aynasını çıkardı. Yüzüne baktı. Yeni çekime kadar daha çok parlamalıydı. İki kat etkili, aydınlatıcı gece losyonundan bir damla damlattı pamuğa. Işıldayan yüzüne baktı. Dışardaki ses içeri hızla dolan sel suları gibi çoğalmaya başlamıştı.
“Sayın seyirciler, şu anda aldığımız bir habere göre göre göre. Sesim sesim geli geli yor mu muuu sayııııınnn…”
Işıl duramadı yine. Seyircilerine öpücüklü bir fotoğrafını gönderdi, elleriyle kalp işareti yaparak. Sesler gitgide artıyor, Işıl telefonundan gözlerini ayırmadan kuytu bir yer arıyordu.
Ekranda konuşan spikerin sesi şimdi yanında gibiydi;
“Sayın seyirciler, bu kez farklı bir haberle karşınızdayız. Az önce bir kişi kendini atmak üzereyken son anda bu eyleminden vazgeçti. Sekiz katlı işyerinin en üst katına çıkan bu kişi bir süre aşağı doğru baktı. Oradan geçen insanların onu fark etmesiyle panik yaşadı. Bu arada herkes çekim yapmaya başladı. Kişinin düşme anını heyecanla beklediler. Fakat beklenildiği gibi olmadı.”
Işıl dışarı çıkmaya çalıştı ama yapamadı. Bir masanın altına sığındı. Kulaklarını peçeteyle tıkamaya çalıştı. O sırada toz halindeki allığı bütün yüzüne döküp elleriyle yüzünün her tarafına sıvadı. Bu kırmızılığı çok sevdi, şeftali tonlarıyla karışık allık ona çok yakışıyordu. Şimdi bir poz verme zamanıydı.
Ses büyüdü;
“Sayın, sayIN, sAYINNNN…!”
Sokakta ekranların ışığı gitgide artıyordu. Gözlerini kıstı ama çok fazla kısmamalıydı. Kaz ayaklarını belirginleştirirdi bu hareket. Onun yerine siyah göz kalemiyle kalın çizgiler çekti gözlerinin etrafına.
Işıl dudaklarını unuttuğunu fark etti. En yakın zamanda dolgu yaptırmalıydı. Şimdilik kırmızı rujunu neredeyse bütün yüzünü dolduracak kadar sürdü dudaklarına.
Bir canlı yayın daha yapmalıydı;
“Sayın seyirciler, sayın seyircilerrrrr… Kontrol bendeee! Sizler oturunuz yerinizdeeee! Ben ışıl ışıl ışıldayan Işıllll!”
*Kapak resmi: Pere Borrell Del Caso
Leave a Reply