Okumak hem kendimize hem de topluma karşı bir sorumluluk mudur ya da vazgeçilmez midir mesela?
Okuduklarımız, başkalarıyla etkileşim halindeyken kurduğumuz dile ne ölçüde yansır? Hikâyelere muhtaç mıyız yoksa onları okumadan edemez miyiz?
“Okumak, rahat, tek başına gerçekleştirilen, yavaş ve duygusal bir görevdir.” der Alberto Manguel Okuma Günlüğü’nde. Bir görev…
Törensel bir dikkat gerektiren bu türden okumalara gündelik işlerimiz arasında ne ölçüde yer açarız?
Pek çoğumuz, yaşamımızın bir döneminde deneyimlediğimiz yoğun okuma temposundan zaman içinde uzaklaşırız. Maddi zorluklar, iş kalabalığı, ebeveyn sorumlukları bunun başlıca nedenleri. Fakat okuma ihtiyacı er ya da geç kendini belli eder. Meselâ dostlar arasında sohbet ederken konu kitaplardan açıldığında belleğinizi yoklarsınız: Hangi yazarlardan bahsetmeli? Ya da Jane Eyre, Anna Karanina, Suç ve Ceza gibi romanların film versiyonlarını izlerken onlara yeniden döner, kendinizi bir anda eski okuma notlarınızı karıştırırken bulursunuz. Görüntüler anımsatır.
Öte yandan, öğrenmek istediğiniz pek çok şeyi kitaplarda bulabileceğinizi düşündüğünüzde de onlara dönmeye hazırsınızdır. Hele elinizin altında seçtiğiniz yayınlardan oluşan ve her an gözünüzün önünde duran bir kitaplığınız varsa metinlerle yeni bağlar oluşturmakta zorlanmazsınız. (Zaten böyle bir kitaplığınız varsa okumak sizi siz yapan değerlerinizden biridir.) Hemen ardından “okuma listeleri” gelir. Sevdiğiniz kitapların güzelim pasajlarını not aldığınız defterler raflardan iner. Notlarınız arasında karşılaştığınız bir öykü sizi alıp bir yerlere götürüverir. Bir cümleye gözünüz yeniden iliştiğinde, o cümlenin içinde barındırdığı düşünceyle sarsılırsınız. Ve heyecan yeniden başlar. Sözcüklere dönmenin heyecanı.
Listeler, bir yazarın önerdiği başka bir yazarı keşfederken çeşitleniverirler. Okurken yeni yeni defterler açma ihtiyacı duyduğunuzda ise bu uğraşınız süreklilik kazanır. Yakaladığınız her bir sözcük, düşünceler ormanında yeni patikalar açar, yazarlara, kitaplara dair yorumlara dönüşürler. Kelimeleri gönlünüzce sıralar, onlarla kendinize ait yapılar inşa edersiniz. İnşa ettiğiniz yapı size yaşamınızı sürdürürken en çok gereksinim duyduğumuz şeylerden birini verebilir de: Fikirleri. Hem de alıştığınızdan çok daha farklı biçimde düşünmenize yol açabilecek yeni yeni fikirleri…
İyi metinlerin, hikâyelerin, romanların sözcükleri sadece sizin dünyanıza ait değildirler, evrene yayılırlar ve siz de ulaştıkları bu olağanüstü genişliğe hayran kalırsınız.
Hatice Beken
Leave a Reply