Yeşil Mavi

Derya Doğuşlu, Gezi

Orda bir köy var uzakta: Uşguli (Svaneti II)

“Dağlara dünya seni görsün diye değil, sen Dünya’yı gör diye çıkmalısın”

David McCullough

Mestia’da ikinci gün. Harika bir sabaha uyandım. Sıcak duş, bir avuç ilaç ve iyi bir uyku ile dünkü şelale yürüyüşü yorgunluğundan eser yok çok şükür.

Bugün ilk rotamız Uşguli köyü.

2100 metre konumu ile Unesco dünya mirasına girmiş, Avrupa’nın en yüksek köyü, Uşguli.

Bölgenin yoğun turizm cazibe merkezi olması nedeni ile yollarda çalışmalar var. Mevcut kötü yolları da rahatlıkla aşmak adına 4×4 araçlarla yol alıyoruz.

Kıvrılarak yükseldiğimiz rampa yollarda molalar eşliğinde Uşguli köyüne vardık.

Köy adeta Birleşmiş Milletler. Her ırk, din, dilden insan var.

Kimi taş evlerin 1000 yıllık olduğu köy Şhara dağı (5,193 m) eteklerinde çiçek gibi açmış.

Rotaya önce 12.yy’dan kalma, minik, içi simsiyah, şapel görünümlü kiliseyi gezerek başlıyorum.

Bu ufacık Orta Çağ kilisesini insanlar büyük huşu içinde ziyaret edip, dua ediyorlar. Ben de kurallar gereği belime şal örtüp, Orta Çağın karanlığını hayal ederek ziyaretimi tamamladım. 

Şimdi köyün sokakları beni bekler. Svan kulelerinin aralarında dolaşa dolaşa köyün çıkışına kadar yürüyorum.

Bu arada Şhara artık yüzünü iyice karartmış, gök gürültüsü sesleri artmıştı.

Svan kulelerini inceleye inceleye köyün girişine tekrar döndüğümde küçük bir köy kahvesine rastladım, camında ücretsiz internet yazıyor. Daldım içeri😊

Yeşilçay var. Ohhh süper!

Kafedeki tatlış teyze sordu hemen;

“Nerelisin?”

“Türkiye’den geldim” deyince yüzü aydınlandı.

Her sene köydeki pansiyonlarına bir Türk gazeteci gelirmiş. “Çok iyi insan” diyor.

“Adı nedir?” diyorum. Telaffuz edemedi😊

Neyse çok da önemli değil.

Gürcü teyze, köyün kar altındaki video ve resimlerini gösterince dibim düştü. 

Türk gazetecimiz ağzının tadını biliyormuş😊

Dönüş vakti. Kafedekilere teşekkür ve sevgilerimi sunup günün son aktivitesi “Chalaadi Buzulu” yürüyüşü için araç-bin yapıyoruz.

Araçlara bindiğimiz an bulutlar boşalttı içini. Arabanın silecekleri yetişmiyor. Göz gözü görmüyor adeta.

Önce Mestia’ya inip otelimizde kısa bir mola ile buzul yürüyüşü için gerekli ekipmanlarımızı kuşanıyoruz. 

40 dakikalık bir yolculuğun ardından yürüyüş için başlangıç noktasındayız.

Dağlardan gelen soğuk ve deli gibi akan nehrin üzerinde yer yer kırık tahta köprüden geçerek ilk patikaya vardık.

Orman içi patikalardan rampa yukarı yürümeye başladık.

Solumda deli gibi gürül gürül akan dereler, ağaçlar ve rotayı takip için renkli işaretlerle yoluma bazen tek, bazen ekiplerimizle sohbetler ederek devam ediyorum.

Bu arada buzul yürüyüşünü tamamlamış farklı ekiplerle karşılaşıp selamlaşıyoruz.

Hatta dünkü şelale yürüyüşünden de tanıdık simalar var.

Ama en güzeli kalabalık bir Türk ekibinin memleketi kurtaran konuşmaları ile karşıma çıkması😊

Onlarla da kısa bir selamlaşıp orman içinden çıkıyorum.

Artık yerlerde büyük kaya parçaları, taşlık bir alandayım.

Belli ki dağın eteklerine yaklaşıyorum ve yalnızım. Biraz tırsmıyor da değilim. Sonuçta ağaçlardaki işaretleri takip ederek yukarı çıkabiliyorsunuz ancak şimdi herhangi bir işarette yok.

Birazdan Fransız bir çift yanımdan geçince tempoyu arttırıp onların peşine takıldım.

Bu yollarda spor ayakkabı vs. ile asla yürünmez. Bileklikli trekking ayakkabıları şart. İrili ufaklı kaya parçalarının arasında ne ayakkabı kalır ne ayak açıkçası.

Açık alan rüzgâr kendini hissettirmeye, buzulun soğuğu iliklere işlemeye başladı bile.

Ve nihayet buzul gözüktü.

Sırtımdan akan terin hakkını veriyor bu görsel. Yine evrene şükürlerimi sunarak buzulun yanına kadar yürüyorum.

Buzul, son 110 yılda 200 metre geri çekilmiş, küresel ısınma nedeni ile. Üzeri taş ve toprakla kaplı olan buzulda gerçek “buz mavisi”ni görmek aklımı başımdan alıyor.

Üstelik buzulun içinden gürül gürül çıkan bir nehir var. Demek ki yol boyu solumda kalan su, bu buzulun suyu.

Hocamızın dediğine göre dünyanın hiçbir yerinde bir buzula bu kadar rahat varılmazmış.

Toplamda üç saat süren yolculuk, amacına ulaşan bendeniz için sular seller gibi geldi geçti.

Bu topraklara gelme amacım son iki günde yaptığım bu aktivitelerle son buldu.

Dönüş yolu artık tanıdık olduğundan çok daha rahat ve güvenli yol alıyorum.

Arkamı dönüp son kez dağa ve buzula bakıp haykırıyorum.

“Anneeeee ben buzul gördüm”😊

Mestia’daki son günüm. İki gün daha bu coğrafyadda yol alacağım. Ancak benim için gezi tamamlanmış oldu.

Yeni rotalar için planlamalar çoktan başladı bile.

Merak ettiğim coğrafyalarda yeni aktiviteler için hazırım. 

Hep söylediğim gibi; 

Dostçakalın…

Yolda kalın…


Video:


Not: Yazı içeriğinde kullanılan tüm video ve görseller yazar tarafından çekilmiştir.

100% LikesVS
0% Dislikes

2 Comments

  1. Gülden

    Gıdemediğimiz yerlere ama gitmek için hayal kurmamıza vesile olduğun için teşekkürler Derya sayende geziyoruz, ögreniyoruz
    Iyi ki varsin ❤️
    Yolların açık gezilerin keyifli olsun❤️

Leave a Reply