Ütopya, olmayan yer anlamında kullanılan ve felsefeye İngiliz filozof Thomas More tarafından kazandırılan bir kelimedir. Thomas More (1478-1535) bu kelimeyi, eski Yunanca’nın ou (değil) ve topos (yer) kelimelerinden, ‘hiçbir yerde olmayan’ anlamında türetmiştir. Bu kavram, mevcut şartları zorlayıp, hayali birtakım kurumlar çerçevesinde bir dünya oluşturma çabasının edebi ve felsefi bir ifadesidir. Ütopyalar, gerçekte yaşanmamış bir hayatın kurgusal tasarımlarıdır. Bu kurgular, toplum hayatının iyileştirilmesi için zihinsel ve fikirsel açılımlar meydana getirirler.
Hem Thomas More hem de İtalyan filozof Tommaso Campanella (1568-1639), dönemlerinin şartları içerisinde kendi siyaset felsefelerini doğrudan ifade edemedikleri için, kendilerine ‘ütopya’ kavramında serbestlik alanı bulmuşlardır. Yönetim, adalet, özgürlük, insana değer verme, bolluk, toplumsal ilerleme ve mutlu yaşama gibi temel konuları ütopyalarında genişçe işlemişler ve yaşadıkları toplumdaki problemlere çözüm aramışlardır.
Yine ilk çağ filozoflarından olan Platon, ‘Devlet’ adlı eserinde, insanların tek yaşamayı bırakıp toplu yaşamalarına yol açan, toplumu yaratan nedenin, insanların kendi kendilerine yeterli olmayıp, yaşamak ve gereksinimlerini karşılamak için başkalarına duydukları ihtiyaç olduğunu söyler. Örneğin çiftçi, marangoz ve kunduracının yaptıklarına, marangoz ve kunduracı ise, çiftçinin yetiştirdiklerine muhtaçtır. Kısacası, toplumu yaratan şeyin ‘iş bölümü’ olduğu söylenmek istenir.
Başka bir ilk çağ filozofu Epikuros, tarih görüşü içine, sözleşmeye dayandırdığı devlet kuramını yerleştirmiştir. Bu kurama göre, önceleri ortak çıkar anlayışı olmadan birbirleriyle iş birliği içinde olmayan insanlar, zamanla ortak çıkar duygusuna sahip olup, tehlikeleri birlikte önleyip, birlikte çalışarak daha fazla haz ve mutluluk elde etmek amacına yönelik bir sözleşmeyle devleti kurmuşlardır.
Düşünce tarihinde ortaya konan düşünceler ihtiyaçtan doğmuştur. Ütopyaların yazılış amaçları da yönetim ve yöneticilerle doğrudan bağlantılıdır. Hatta yönetim karşıtlığının yansımasıdır denilebilir. Ancak, “Dönemlerinin yönetim biçimleri iyi olsaydı ütopyalar ortaya çıkabilir miydi?” sorusu aklımızdan geçer. O halde toplumun içinde bulunduğu şartlar, ihtiyaç duyulan şeylere insanları yöneltmektedir.
Devrinin yönetim biçiminden haz duymayan ve bunalan filozoflar, tasarladıkları yönetim biçimini ve devlet modelini yazıya geçirmişlerdir. İşte Ütopyalar da bu şekilde vücut bulmuştur. Düşünce tarihinin belli başlı ütopyaları İdeal Devlet ile Platon, Ütopya ile Thomas More, Güneş Ülkesi ile Tommaso Campanella, Yeni Atlantis ile Francis Bacon tarafından ortaya konulmuştur.
Ütopya yazmalarına yol açan birtakım nedenler vardır. Bu nedenlerin başında, filozofun ya da entelektüelin, dünya ya da dünyalar yaratma ihtiyacı gelir. Bu bağlamda bir ütopya oluşturma, kâğıt üzerinde bile olsa, bir bakıma tanrısal bir faaliyettir. Ütopya yazmanın bir başka nedeni ise toplumu ve var olan toplumsal kurumları tümüyle eleştirme ve aşma arzusudur. Burada tasarlanan ideal toplum düzeni, var olan toplum düzeninin tam karşıtı bir toplum düzeni olmak zorundadır.
Ütopyalar her halükârda hayali olsa da gerçekten başarılmış, zaten var olan bir şey gibi gösterilir. Hayali Yer, soyut bir ideal olarak ve var olan topluma yönelik basit bir eleştirel özne olarak değil, vekâleten katılmak için davet edildiğimiz, tam haliyle işler bir toplum olarak kurgulanmış en iyi toplumun bir tasviridir.
İki kitapta da bir grup gezgin tesadüfen yerkürenin uzak bir parçasında o ana dek bilinmeyen bir toplumda bulunurlar. Thomas More Ütopya’da, bir gemici olduğunu söylediği Raphael Hythloday’ın ağzından anlattırır. Bir sohbet ortamında kendisi sorar, gemici cevap verir. Aynı şekilde Tommaso Campanella da Güneş Ülkesi’ni, Ospitalario ile Kolomb’un kılavuzluğunu yapan bir Cenovalı Kaptan arasında geçen sorulu cevaplı konuşmayla anlatır.
Benzerlikler ve farklar
More’un Ütopya’sı ve Campanella’nın Güneş Ülkesi farklılıklar içerir. Ülkelerde toplumu olası bir model olarak değil, gerçekten başarılmış, zaten var olmuş gibi gösterirler. Arasanız onları bulabilirsiniz gibi hissedersiniz okuduğunuzda.
Ütopya ve Güneş Ülkesi, okyanusta kurulmuş birer ada devletidir.
Ütopya halkı adanın yerli halkı olup, adayı fetheden Kral Utopus’un medenileştirdiği insanlardır. Güneş Ülkesi’nin halkı ise Hindistan’dan gelen ve erdemli bir yaşam sürmek isteyen insanlardan oluşur.
Ütopya devletinin yönetimi demokratik bir düzen üstüne kuruludur. Yöneticiler seçimle başa geçerler. Bu yöneticilerden oluşan kurultay her konuda karar alarak ülkeyi yönetir.
Güneş Ülkesi’nde devletin yönetim şekli ise monarşidir. Metafizikçi adı verilen ve mutlak söz sahibi olan bir yöneticiye bağlı üç yönetici; güç, sevgi, akıl ülkeyi idare eder.
Ütopya’da yasa sayısı çok azdır. Karmaşık yasalar yerine herkesin anlayacağı basit yasalar konulmuştur. Suç işleyen kendisini savunur. Avukatlık müessesesi yoktur ve suç işlendiği kararı alınırsa en ağır ceza köleliktir. Güneş Ülkesi’nde de az sayıda yasa vardır. Her yönetici, buyruğu altındakileri yargılama hakkına sahiptir. Son karar Metafizikçi tarafından alınır. Cezalar kırbaçtan ölüme kadar uzanır.
Ütopya ve Güneş ülkesi tarım ülkeleridir. Güneş Ülkesi’nde çalışma süresi Ütopya’ya göre biraz daha kısadır.
Leave a Reply