Yeşil Mavi

Hatice Beken, Okur-Yazar

Yansımalar

Okuma hevesimin nedenlerini açıklamak zor. Farklı coğrafyalarda yaşayıp yazmış insanların dünyada olup bitenlere yaklaşımlarını merak ediyorum. Sözün gerçeği bazı yazarları okurken onlara bir daha dönüp dönmeyeceğimden emin olamıyorum, o vakit kederle karışık bir hazza kapılıyorum. Bir daha karşılaşamayacağıma yandığım tabloları veyahut da doğa manzaralarını izlerken olduğu gibi. Yine de okumanın hazzı kederin önüne geçiyor: Nihayetinde, bitmeyecek yazarlarım var. Fernando Pessoa, Marguerite Duras, Virginia Woolf, David Graeber…

Aralıktayız ve bu defter geleceğe ait. Cümlelerimdeki -dır’lı, -der’li ifadeler kesinlik içermesin, şiirsel bir etki yaratsın istiyorum. Dil kendini çoğaltsın. Kuşlar uçarken gökyüzünün tamamlanması gibi.

Bugün Elias Canetti’nin Sözcüklerin Bilinci’yle Alberto Manguel’in Okuma Günlüğü’nü yan yana düşündüm. Halbuki bu yazarların doğup büyüdükleri çevreler, yazıya yaklaşımları ne kadar da farklı. Canetti’deki içerik zenginliği şaşkınlık uyandırıcı. Sevdiği yazarlardan bahsederken öylesine coşkulu ki.  Sözgelimi Konfüçyüs hiç aklınızda yokken yakından tanımak için yanıp tutuşacağınız bir şahsiyete dönüşüyor. Sanırım filozofları derinlemesine araştırmış yazarlar, düşünce romanı yazarlarını kendilerine daha yakın buluyorlar. Canetti de Kafka, Musil, Gombrowicz gibi yazarların temsil ettiği edebiyata duyduğu hayranlığı açık ediyor. Dahası onların yazdıklarını ustalıkla incelemiş. Bilim insanı kimliğiyle hayatını sürdürmek üzerine eğitim aldığını düşünürsek yazarlığına yön veren analizci üslubun arka planını kavrayabiliriz. Sözcüklerin Bilinci’nde yer alan her bölümü, onun düşünce yordamının büyüsüne kapılarak okudum.

Manguel’in Okuma Günlüğü ise yapı, ritm, ses, görüntü gibi anlatıya zarafet katan bezemelerle dolu. Kendi metninizi yazmaya başlamadan önce Okuma Günlüğü’nden rastgele bir sayfayı çevirin, sonra onu ışığa tutup baştan sona okuyun. Metninizin kendi sesini bulmasında ipuçları verecektir. Kısacası çalışma masasının başına geçmeden önce Manguel’i hatırlarsanız yazma hevesiyle dolup taşarsınız.

(2015)

Bir rüya: Sanki temiz hava, ışık ve güneş dünyaya buradan yayılıyor gibiydi. Dereler şarkılarını söylüyor, etraftaki her şey, herkes bu şarkılara katılıyordu. İki yakayı birleştiren köprü mühendislerin işi değildi, insan eli değdiği bile şüpheli: Topraktandı. Ya da taştandı da zamanla yosunla kaplandığından bana öyle geliyordu. Sonra köprünün üzerinde altı yedi tane kulübe gördüm. Yan yana durmuyorlardı. Zikzaklar çizerek yerleşmişlerdi. Kendimi bir anda kulübelerden birinde buldum. Ayaklarımın dibinde oynaşan balıklar, pencerede gökyüzü. Rüyalarımın bildiği bir yerdi burası. Belki onlar da buradaydı. Belki de burası rüyaların kaybolmasınlar diye saklandığı yerdi.

(2016/1)

İnsan kolay kolay değişimi göze alamıyor ama değişmeden de dünyayı anlayamıyor. Ne kadar geçici ve ne kadar da geçirgeniz. Isıyı, nemi, suyu, kokuları, sesleri geçiriyoruz. Rüzgârı, dalgaları, gökyüzünü, gökyüzündeki yıldızları… Milyarlarcayız ve sürekli çoğalıyoruz. İplere dizilen minik camdan küreleriz ve ip koptuğunda parçalanıp dağılacağız.

***

Şimdi düşünüyorum da anneme hayranlık duyardım. Annem anlıyordu. Doğadaki sesleri, görüntüleri, ne bileyim kuşları, böcekleri, mantarları, ağaçları anlıyordu. Kendi yaşadıklarını, başkalarının anlattıklarını, beni anlıyordu. Anlama uğraşında derinleşenler, kişisel amaçlarını az çok belirleyebildikleri, yorumlayabildikleri bir ömür sürdürebilirler. Annemin bunu başardığını biliyordum ve galiba ona, salt karşılık beklemeden beni sevdiği için değil anlayabildiği için de hayrandım.

(2016/2)


Kapak görseli: Jean-Baptiste Simeon Chardin (Les Osselets)

100% LikesVS
0% Dislikes

Leave a Reply