Çok provokatif bir soru olduğunun farkındayım ama kızmadan önce acaba soruda bir haklılık payı olabilir mi diye düşünebilir miyiz? Eğer elli yaş üzeri insanlar oy kullanmıyor olsaydı acaba dünya daha farklı bir yer olabilir miydi? Örneğin İngiltere Avrupa Birliği’nden çıkar mıydı? ABD’de Trump, Brezilya’da Bolsonaro seçilir miydi? Ya da bizdeki dayılar kaç yaşındalar acaba?
Tabi ki toplumun belli bir kesiminin oy kullanmaması gerektiğini savunmak çok kolay bir şey değil. Normalde böyle bir konuyu tartışmaya açmak bile çok büyük bir haksızlık, adaletsizlik ve mantıksızlıktır. Ama acaba ‘normal’ ne? Dünya şu an ‘normal’ bir süreçten mi geçiyor? Veya herhangi bir zamanda ‘normal’ bir süreç yaşanmış mı? Bin dokuz yüz onlarda savaş, yirmilerde kriz, otuzlarda faşizm, kırklarda tekrar savaş, ellilerden sonra soğuk savaş, vs. derken insanlık, hayatı birilerine zehir etmek için sürekli çeşitli yollar bulmuş gibi görünüyor. Şimdilerde yaşadığımız problemleri de siz biliyorsunuz. Örneğin ülkemiz ‘normal’ bir süreçten mi geçiyor? Sadece içinde bulunduğumuz deprem sürecini düşünün. Normal olan ne var ki oy konusunda da mutlaka ‘normal’lik bekliyoruz?
Dünyada hiç seçim bile yapılmayan bir sürü ülke var. Bu anlamda bir ülkede bir şekilde seçimin yapılabiliyor olması bile başlı başına ileri bir adım sayılabilir. Ancak bir seçimin sadece yapılıyor olması, arzu edilen insan ve toplum mutluluğu referans alındığında çok da anlamlı değil. Bugün dünyada yaşanan problemlerin birçoğunun da seçimler sonucunda yönetime gelen iktidarlar tarafından yaratıldığını biliyoruz. Dolayısıyla seçim önemli ama her şey değil ne yazık ki.
Aslında öncelikle -seçimli ya da seçimsiz- gücü elinde bulunduran ve sayısal olarak çoğunlukta olan toplum kesimlerinin diğerlerine uyguladığı zulme değinmek gerek belki de. Sayısal çoğunluğun yönetme gücünü elinde bulundurduğu, ‘çoğunluğun iradesine dayanan demokrasi’lerin ne kadar büyük sorunlara yol açtığını görüyoruz. Herhangi bir toplumda çoğunluğun (hatta bazen %40, %30, %20 bile yeterli olabiliyor) oyunu alan iktidarlar, toplumun geride kalan bireyleri için hayatı zindana çevirebiliyorlar. Sırf çoğunluğun bir parçası olmadığı için ya da hasbelkader şu değil de bu köyde, şu değil de bu şehirde ya da şu değil de bu ailede doğduğu için çoğunluk olamayan insanların kaderinin diğer insanlar tarafından belirlenmesi, insanlığın geldiği bugünkü uygarlık düzeyi açısından sorunlu bir durum bence. Bu nedenle ‘temsili demokrasi’ ya da ‘seçimli demokrasi’ denen, oyların çoğunluğuna dayanan yönetim sistemlerinin zaman içerisinde ortadan kalkacağını ve daha çok ‘insan olmaktan kaynaklı hakların her koşulda korunmasına ve oylanamamasına’ dayalı modellere geçileceğini düşünüyorum.
Ancak ne yazık ki şu anda hala dünyada hemen her ülkede uygulanan seçim sistemlerinde toplumun çoğunluğu ne derse o oluyor. Bu durumda da kimlerin oy verip diğerlerinin kaderini belirlediği konusu çok önem kazanıyor. (Bu noktada herkesin aklına Aysun Kayacı’nın geldiğinden eminim😊)
Başlığa dönecek olursak, neden elli (kırk) yaş üzerindeki insanların oy kullanmamaları gerektiğini düşünüyorum? Çünkü;
- Hayattaki en belirleyici kavramlardan birisinin ‘değişim’ olduğunu düşünürsek yaşla birlikte insanın hayatın değişim hızına uyum sağlama yeteneğinin azaldığını görüyoruz. Dünya daha önce hiç olmadığı kadar büyük bir hızla değişiyor ve insanın yaş aldıkça bu değişimi yakalaması zorlaşıyor. Son yirmi yılda belki o tarihe kadar olan değişimlerin toplamından daha fazla değişim oldu dünyada ve bundan sonra da aynı şekilde her yıl katlanarak artacak şekilde değişimler yaşayacağız. Biz kırk yaş üzeri insanlar buna hazır mıyız? Örneğin bugün Internet ortamında Twitter, Facebook, Instagram ve bazı uygulamaları kullanıyoruz. Ancak kaçımızın Tiktok, Twitch, Swarm, Linkedin, Reddit, Quara (ve hatta benim farkında olmadığım yeni platformlarda/uygulamalarda) hesabı var? Açık ki zaman geçtikçe parçası olmadığımız ya da hatta farkında bile olmadığımız dünya ile aramızdaki makas gittikçe açılacak. Buna karşın gençler bu yeni dünyanın içinde olmaya devam edecekler. Biz neyin inadının peşindeyiz? Bırakalım; zamanla bizim parçası olmaktan, anlamaktan uzaklaşacağımız yeni dünyayı onlar biliyorlar; dolayısıyla onlar karar versinler, onlar yönetsinler.
- İçinde ülkemizin de bulunduğu bu dünya, yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla, başardıklarımız ve başaramadıklarımızla bizlerin (kırk yaş üzeri insanların) eseri. Ve şu anda geldiğimiz sonucu hep beraber görüyoruz. Buna karşın çocuklar/gençler, bizim bu eserimizin şu anda mağduru durumundalar. Hiçbir suçları/sorumlulukları olmadığı halde yalnızca bizim yaptıklarımızın/yapamadıklarımızın bedelini ödüyorlar. O zaman en azından onlar da kendi hayatları hakkında bir söz sahibi olma şansını hak etmiyorlar mı? Seçme, seçilme ve yönetme haklarını bırakalım onlara, bir de onlar şanslarını denesinler. Biz başaramadık. Onlar başarabilirse ne mutlu hepimize. Onlar da başaramazsa şanslarını iyi kullanamamış ve bizimle aynı noktaya gelmiş olurlar. O zaman artık onlar da mağdur pozisyonunda olmazlar; bizler gibi hak ettiklerini yaşıyorlar, deriz.
- Bu hayat ve dünya gençlere emanet değil mi? O zaman biz yaşlılar neden -giderayak-onların hayatlarını belirleme, şekil verme, etkilemeye çalışma konusunda ısrarcı oluyoruz? Bilmediğimiz ve çok büyük olasılıkla göremeyeceğimiz bir gelecekteki yaşamı ve insanların hayatını neden dizayn etmeye çalışıyoruz? Bugün ülkemizdeki en büyük iki siyasi ittifakın liderlerinin yaş ortalaması (göreli olarak genç olduğu için DP liderini dışarıda bırakırsak) 69.7. Yani yaklaşık yaş ortalaması 70 olan liderler oturmuşlar, 5-10-15-20-25 vd. yaşlardaki çocukların/gençlerin, 2030-2040-2050-2070-2100 vs. yıllardaki yaşamlarını belirlemeye çalışıyorlar. Bugünün çocuklarının, gençlerinin 30 yıl sonra, 50 yıl sonra ne yiyeceklerine, ne giyineceklerine, nasıl bir ülkede yaşayacaklarına karar vermeye, onu şekillendirmeye çalışıyorlar. Bu size de haksızlık, adaletsizlik, mantıksızlık gelmiyor mu?
- Kırk yaş üzeri insanlar olarak bizler, daha çok ‘soğuk savaş’ konseptinin etkisi altında yetiştik. Dolayısıyla kişiliğimiz, yaşama bakışımız ve düşüncelerimiz de buna göre şekillendi. Halbuki şu anda bambaşka bir dünyada yaşıyoruz. Örneğin, “Milli Savunmaya ne kadar bütçe ayrılmalı sizce?” diye çevremdeki insanlara soruyorum. Yaşı kırkın üzerinde olanlar genelde “Milli savunma bir ülkedeki en önemli şeydir, dolayısıyla çok bütçe ayrılmalı.” diyorlar. Buna karşın gençler, “Başka ülkelerin gençleri bizim düşmanımız değil ki, savaşa niye bu kadar yatırım yapıyoruz? Ona ayrılacak bütçeyi eğitime, sağlığa, iş olanaklarına, teknolojiye ayıralım.” diyorlar. Acaba doğru olan onların da biz ‘zehirlenmiş’ kuşaklar gibi sürekli savaş tehdidi ve korkusu altında yaşamaları mıdır yoksa bizim meydanı ‘zehirlenmemiş’ olanlara bırakmamız mıdır?
- Bu ‘tecrübe’ ve ‘deneyim’ dediğimiz şeyi çok abartıyor olabilir miyiz? Ülkemizde ve dünyamızda ‘tecrübeli’ kişiler olarak performansımız ve ürünümüz ortada çünkü.
- Peki bu öneri gerçekleşirse ‘kuru’nun yanında ‘yaş’ da yanmayacak mı? Örneğin Nermin Abadan Unat, İoanna Kuçuradi, Zülfü Livaneli, vd. saygın insanlar oy kullanamayacaklar, bu haksızlık değil mi? Çok mantıklı bir soru. Evet, maalesef haksızlık tabi. Ama keşke hepimiz (özellikle kırk yaş üzeri insanlar olarak bizler) aklımızı başımıza toplasak da, dünyayı bu hale getirmesek de çizgiyi böyle rastgele bir yerden çekmeye hatta hiç çizgi çekmeye gerek kalmasa😊
Bugün Almanya’da Bayern Münih kulübünün başındaki Julian Nagelsmann, teknik direktörlüğe başladığında 28 yaşındaydı. Bugün de yedi yıllık deneyimli bir hoca olarak dünyanın en önemli kulüplerinin birinin başında ve hala 35 yaşında. Gerçekten gençlerin başarısız olacağından mı korkuyoruz acaba yoksa onlar üzerindeki tahakkümümüzün sürmesi için bunu bir argüman olarak mı kullanıyoruz?
Eğer kırk yaş üzerindeyseniz bu seçimlerde de ne yazık ki sizler de -benim gibi- oy kullanıyor olacaksınız. Bu durumda benim -hepimize- naçizane önerim; varsa çocuğunuz, torununuz, yoksa da çevrenizde gördüğünüz 5-10-15-20-25 yaşlarındaki çocukları/gençleri bulup onlara ne istediklerini, onlar için neler yapabileceğinizi, onlara nasıl yardımcı olabileceğinizi sorun, soralım. Belki onların gösterdiği/önerdiği partilere/kişilere/politikalara oy vermekle işe başlayabiliriz.
Bu arada eğer böyle bir çözüm zor geldiyse bunca olan bitenin sorumlusu olarak kırk yaş üzeri erkeklerin oy kullanmaması da başlangıç için iyi bir adım olabilir diye düşünüyorum. Sonuçta bugünkü dünya, kırk yaş üzeri erkeklerin kurduğu ve yönettiği bir dünya. Kırk yaş üzeri erkeklerin bu işlerden elini eteğini çekme vakti geldi de çoktan geçti bence. Söz hakkını ve yönetimi, gençlere ve kadınlara vermekte bir dakika bile gecikmememiz gerekir artık diye düşünüyorum. Biz erkekler de dahil hepimizin iyiliği için…
H. Hüseyin ALTIN
Bu satırların yazarına soruyorum; ilk seçimdeki oylamada kaç yaşında bir adayı tercih edecek. Tercih etmek istediği kişi Yukardaki sınırların üstündeyse oy kullanmamayı şiddetle tavsiye ederim. Zaman geçtikçe ve benin asla taraftarı olmadığım demokrasinin sürekli yeni bir versiyonu sürülüyo piyasaya. Yani demokrasi acıktıkça yenilen put’a benziyo. Sonra habire a,b,c versiyonları üretiliyo.
yesilmavi
Yorumlarınız ve değerli görüşleriniz için teşekkür ederiz. Konuyla ilgili her türlü tartışmanın, düşünce ve fikir dünyamızı genişleteceğini ve zenginleştireceğini düşünüyoruz. Bu nedenle yazıyla ilgili eleştirileriniz, farklı görüşleriniz ya da paylaşmak istediğiniz başka düşünceleriniz varsa bir yazı haline getirebilirseniz bu sayfalarda yayınlayabiliriz. Böylece tartışma hem daha zenginleşmiş hem de daha çok insanın ufkunun açılmasına yardımcı olmuş olur. Tekrar teşekkürler. Selamlar.