Kapıyı açar, girer eve. Söylene söylene üzerindekileri çıkararak asar askıya. Terliğini ayağına giydikten sonra, şıp şıp yürür salona. Kendini, çöp poşetini çöp tenekesine bırakır gibi bırakır kanepenin üzerine.
Bir müddet sonra salonun dağınıklığı dikkatini çeker Meral’in. Yerde gelişigüzel duran yastıkları silkeleyerek bırakır kanepenin üzerine. Bir yandan da söylenir. “Şuna hale bak! Ev ev değil, ahır bozması. Bari yastıkları yerlerine koyun, değil mi? Ama yoook! Nasılsa arkanızı toplayan var. Dağıtın bakalım. Son dağıtan, iyi dağıtır.” Durur düşünür biraz, “ya da ona benzer bir şeydi canım. Aman boş ver”
O esnada Murat gelir eve. Anahtarı çevirmesiyle açılır kapı. “Allah Allah! Kapıyı kilitlemeyi unutmuşuz iyi mi” diye geçirir içinden. İçeriye adımını atar atmaz annesini görür.
– Aaaa annem! Hayırdır anne? Bu saatte n’apıyorsun evde?
Meral oğlunun yüzüne bile bakmadan evin dağınıklığına kızarak;
– Kendimi kaybettim. Arıyorum!
Murat kocaman bir kahkaha atar annesine.
– Ha ha haaaa! İyi bak. Nereye çıkardıysan ordadır.
Meral, terliği Murat’a fırlatır.
– Sus zevzek!
– Ama anne! Her çorabımı soruşumda, sen de öyle diyorsun!
– Yok oğlum, yok! Aklımı kaybettirdiniz, aklımı. Onu arıyorum.
Murat düşünür gibi eliyle saçını kaşıyarak;
– Öyle söylesene anne. O zaman gazeteye ilan vermek gerekir.
Meral şaşırmış bir halde;
– Gazeteye mi? Ne? Nerede, ne zaman, neden, niçin, nasıl, niye?
Soluklanır;
– Kim?
Murat uzun uzun bakar Meral’e.
– 7 N, 1 K annem benim. İlan dedim, ilan. “Aklımı kaybettim, hükümsüzdür” diye gazeteye ilan vereceksin. Sonra biri bulur maazallah. Alır kullanır. Dii mi ama? Allah muhafaza!
Meral şaşkın ve panik halde;
– Nasıl yani ya?
Murat istifini bozmadan devam eder.
– Gerçi bulan da çok şanslı biri olmalı. Çünkü; az kullanılmış. Yok yoook! Hatta hiç kullanılmamış. Sıfır akıl, sıfıırrr!
Meral, diğer terliği de Murat’a fırlatır.
– Terbiyesize bak! Tutmuş, annesiyle dalga geçiyor.
Murat kendini yere atar.
– Ahhh! Vuruldum. Ölecek miyim doktor?
– Susmazsan şimdi ben öldüreceğim, ona göre!
O esnada Çetin kapıdan girer.
– Ooooo! Evimin direği, gözümün bebeği, gelmiş bile. Hem erken gelmiş hem kızgın gelmiş. A benim canımın içi, a benim gözümün nuru. Bu öfke, bu sinir niye? Bilmez misin, ben ette bile sinir sevmem. Ki kadında hiç sevmem!
Meral’in başını öne eğer.
– Beni et olarak mı görüyorsun Çetin? Bana karşı hiç mi duygun yok?
Çetin eliyle alnına bir şaplak vurur.
– Haydaaaa!
Sonra da Murat’ın yanına giderek yavaşça iki tokat vurur. Murat neye uğradığını şaşırır.
– Ah anam! Anaaamm! Anaaammm! Baba durduk yere niye vurdun ya?
Çetin, Murat’a gözlerini belerterek
– Terbiyesiz! Şu benim; ipek dokulu!
Burnunu tutarak devam eder.
– Terimsi kokulu! Selvi boylu, yumuşak huylu karımı bile deliye çevirmişsin ya!
Murat şaşkınlığı devam ederek;
– Niye deliye çevireyim ki? Senin karınsa, benim de annem!
Sonra birden susar. Büyük bir keşif yapmış gibi parmağını şaklatarak babasına döner.
– Yoksa değil mi? Doğru söyle baba? Beni başka bir kadından mı peydahladın?
Çetin sinirlenir.
– Saçma sapan konuşma! Şimdi bir çakarım, bir de yer çakar. O zaman görürsün peydahı. Ben annenin üzerine gül koklar mıyım hiç? Bırak gülü, havada başka bir kadının parfüm kokusu olsa! Koklamamak için ölürüm de nefes almam!
Murat alaycı bir tavırla;
– Abartma baba!
Bu duruma dayanamayan Meral de müdahale eder.
– Abartma Çetin!
Çetin alttan alan bir tonla;
– Meral’im, güzel kuşum! Ne oldu sana? Niye gerginsin?
Meral sinirle;
– N’olacak işten ayrıldım!
Murat şaşkın;
– Neeee?
Çetin dizlerini döverek;
– Neeee?
Meral kızgın;
– Neeee! Ne ne’liyorsunuz?
Çetin yıkılmış biz halde;
– Ne? Nerede, ne zaman, neden, niçin, nasıl, niye?
Ağlamaklı;
– Kim?
Murat övünerek;
– Sor, sor! 7 N, 1 K babam benim.
Meral oturur kanepeye. Soluklanır. Dizi film özeti gibi konuyu bir solukta anlatır.
– Niyesi? Ergün Bey ekonomik krize girmiş. Firmanın birinden alacağını mı ne varmış. Yüklü miktarda hem de. Tahsil edememiş. Öyle olunca da!
Çetin, parmağını Meral’in dudağına götürür.
– Deme! Deme anladım. Öyle olunca da alacaklıları kapıya dayanmış. Elinde ne var ne yok, her şeyi satmış. Dolayısıyla da seni eve temizliğe bile alamayacak duruma düşmüşler. Öyle mi?
Meral kocasına sırnaşarak;
– Tastamam öyle. Sana da yıldızlı peki. Pekiii, nereden bildin?
Çetin havalara girmiş vaziyette kabarmaya başlarken Murat araya girer.
– Bunu bilmeyecek ne var anne? Hep öyle olmuyor mu; filmlerde, dizilerde, dramalarda!
Çetin alaycılığı elden bırakmayarak;
– Çok dramatik olmuş canım!
Meral hafif üzgün;
– Ya, Aysel Hanım’ı bir görecektiniz. Kadın nasıl üzülüyor, nasıl ağlıyor; “ben bu kocaman evi nasıl temizleyeceğim” diye. İçim parçalandı haline.
Çetin, Meral’e kızar.
– Oldu olacak, bedava temizliğe gitseydin.
– Aysel Hanım da onu teklif etti. “Durumumuz düzelene kadar, gelsen de yardım etsen” dedi.
– Olur! Sanki sen “Meral Hayır Kurumu”sun.
– Ben de öyle dedim. “Düşenin dostu olmaz” dedim. “Kara gün dostu muyum” dedim. “Acırsam, acınacak hale gelirim” dedim.
Murat dayanamaz;
– Yeter be anne! Daha ne diyecektin?
Çetin, Meral’e sarılır.
– Helal benim karıma! Eee, boşuna dememişler; “düşene bir tekme de sen vuracaksın” diye. Afferim!
– Sonuç olarak! Şimdi işsiz misin anne?
– Evet yani!
– Peki anne. Sen çalışmazsan nasıl geçineceğiz? Bunu hiç düşündün mü?
Çetin böbürlenerek araya girer.
– Baban ne güne duruyor oğlum?
– Ohoooo! Babam bütün gün kahvede oturacak… Sabah akşam oynadığı; toto, loto, piyango, altılı ganyandan para çıkacak da… Eve para getirecek de… Ölme eşeğim, ölme!
Çetin gururlanarak kendini övmeye başlar.
– A benim aylak oğlum! Bu baban var ya, bu baban… İleri görüşlüdür… Bilgilidir… Tedbirlidir… Kurnazdır… Akıl küpüdür, akııııll!
Murat küçümseyerek;
– Hadi canım!
Meral kocasına sarılır.
– Valla öyle! Sana söylemedik ama biz altı ay önce boşandık.
Murat’ın gözleri fal taşı gibi açılır.
– Neeee? Nerede, ne zaman, neden, niçin, nasıl, niye?
Yutkunur.
– Kim?
Çetin dayanamaz.
– A benim 7 N, 1 K oğlum! İşsiz güçsüz oğlum. Avare oğlum. Gerçekten boşanmadık. Sadece kâğıt üstünde. Sadece mahkemede!
Murat anlam veremez.
– Baba neden? Anne neden?
Çetin kasım kasım kasılarak;
– Neden olacak? Annenin babasından, yani dedenden kalan emekli maaşını alabilmek için! Düşündüm, taşındım, kaşındım. “Ya bu kadın bir gün işsiz kalırsa… Ya bu evde ekonomik kriz baş gösterirse… Üç baş nüfus ne yer ne içer” dedim. Biliyorsun. Kocasından boşanan kadınlar, ölen babalarının emekli maaşlarını alabiliyorlar. Biz de öyle yaptık. Cukkayı sağlama aldık.
Murat şaşkın;
– Vay be baba! Devleti dolandırdınız ha?
– Ne yapsaydık? Dolandırmayıp da aç mı kalsaydık?
Meral aklına bir şey gelmiş gibi;
– Dolandırmak deyince. İki gündür bir adam arkamda dolanıyor!
Çetin, Meral’in arkasına bakar. Kekeleyerek;
– Na-na-nasıl do-doo-dolanıyor?
– İşe gidip gelirken hep peşimde. Ben gidiyorum, o gidiyor, arkamdan tin tin ediyor!
Murat babasına durumu açıklar.- Gölge gibi beni takip ediyor demek istiyor yani.
Çetin Meral’e kızarak;
– Bu aralar kasap masap! Uğramadın değil mi?
– O niye?
– Ne bileyim! Kuyruk muyruk almışsındır. Sallamışsındır. O nedenle yani.
Meral, Çetin’in suratına tükürür.
– Tuuu! Tu senin sıfatına! Şu konuştuğun lafa bir bak. Bunca yıllık karına hem de? Cık cık cık! Bu söylediğin ayıp değil, ayıp ötesi. Murat sen de tükür oğlum babanın suratına!
Murat babasının karşısına geçer.
– Tuuuu! Yazıklar olsun sana baba!
Çetin yüzünü silerken kapı çalınır. Meral kapıyı açar. İçeriye elinde çiçek ve çikolata paketi ile Erdal girer. Erdal’ın girmesi ile Meral, Çetin’in arkasına saklanır. Çetin ve Murat şaşkındır. Meral ara ara kafasını uzatarak Erdal’a bakar. Çetin sorar.
– Hayırdır arkadaşım birine mi bakmıştın?
– Aman efendim estağfurullah! Burası damsız girilmeyen gece kulübü mü ki bir arkadaşa bakıp çıkayım.
– Eeee o zaman?
Meral Çetin’in kulağına;
– Bu o! Bu o!
Çetin şaşkın;
– Bu, o mu? O, bu mu? Bu, şu mu? Şu, bu mu? Yav hanım ne diyorsun sen?
Meral parmağıyla Erdal’ı göstererek;
– Bu, bu, buuu… Gölge işte. Hani tin tin eden. Arkamda dolanan bu adam işte.
Çetin birden hışımla, Erdal’ı kanepenin üzerine fırlatır. Çiçek bir tarafa, çikolata paketi bir tarafa gider. Çetin, Erdal’ın üzerine atlar. Bir müddet boğuşurlar. Boğuşmayı kazanan Erdal ayağa kalkar. Bir yandan üstünü başını düzeltir. Diğer yandan çiçek ve çikolatasını alır.
– Aman efendim ne yapıyorsunuz böyle?
Çetin yattığı yerden;
– Asıl sen ne yapıyorsun ırz düşmanı?
– Irz mı? Düşman mı? Bir yanlışlık olmasın?
Çetin ayağa kalkar. Erdal’ın yakasına yapışır.- Yanlışlık varsa da sana aittir!
Murat araya girer.
– Durun! Şöyle oturup sakin sakin konuşun. Hele bir anlayalım meseleyi.
– Murat! Oğlum! Yav sen ne kadar genişmişsin böyle?
Otururlar. Murat, Erdal’a döner.
– Anlat bakalım babalık. Nedir derdin?
Erdal ceketini kravatını düzeltir.
– Efendim! Ben, Meral Hanım’ın dest-i izdivacına talibim. Allah’ın emri, peygamberin kavli ile Meral Hanım’ı kendime istiyorum.
Çetin hiddetle ayağa kalkar.
– Hössstttt!
Murat şaşkındır.
– Ne diyorsun sen babalık?
Çetin, Murat’a kızar.
– Şuna ikide birde babalık deyip durma. Adam zaten anana yazılıyor.
Meral meraklanır.
– Sor bakalım. SSK’sı var mıymış?
Çetin, Meral’e sinirle;
– Ne diyorsun sen kadın?
Meral mahcup;
– Amaann! Ben ne dediğim biliyor muyum?
Erdal ses tonunu yumuşatarak;
– Neden celalleniyorsunuz beyefendi? Kötü bir niyetim yok ki. Niyetim evlenmek. Allah ev alanla, evlenene yardım edermiş. Siz de yardımcı olsanız da Meral Hanımla dünya evine girsek. Fena mı olur?
Çetin oğluna dönerek;
– Yav Murat, bu adam beni ne zannediyor?
Murat pişkin pişkin sırıtır.
– Sence baba?
Çetin elini alnına vurarak;
– Yapma yav!
Sonra Erdal’a yumruğuna sıkarak;
– Anlayalım bakalım? Senin meramın ne?
– Efendim! Meral Hanım’ı sordum soruşturdum. İzledim, gözledim. Dolandım, takip ettim. Pek bi çalışkan, pek bi hamarat maşallah!
Çetin böbürlenir.
– Öyledir valla. Yıllar yılı soframızdan ekmeği hiç eksik etmedi. Etmedi deee! Sana ne bundan?
– Eee’si? Meral Hanımla evlenmek istiyorum.
– Sen ne zamandan beri, elin evli barklı kadınlarına, evlenme teklifi yapıyorsun?
– Aman efendim estağfurullah! Evli kadınlara mı? Duymamış olayım. Zaten, Meral Hanım altı ay önce eşinden boşanmış.
Meral atılır;
– Boşanmadım. Boşamadı. Boşanmadık.
– Ama! Ama! Nüfustan da araştırdım. Boşanmışsınız Meral Hanım.
Çetin, Meral’e sarılır.
– Hiç öyle şey olur mu? Ben ay yüzlü, gül yüzlü karımı boşar mıyım?
– Yoksa siz kocası mı oluyorsunuz?
– Tabii! Ne sandın ki? Kocasıyım elbette.
– Ama nasıl olur?
– Nasılı şöyle. Meral’imin babası ve de çok sevgili kayınpederim geçen sene sizlere ömür.
– Başınız sağ olsun!
– Dostlar sağ olsun! Bunun babası emekliydi biliyor musun?
– Yok efendim bilmiyorum!
– Ben biliyorum ama! Kayınpeder ölünce maaş kesildi. Biz de ne yaptık?
Meral dayanamaz atılır.
– Ne yapacağız? Yalancıktan boşandık!
Çetin devamında;
– Böylece ne oldu? Kayınpederin maaşı kızına kalmış oldu. Öyle olunca ne oldu? Ailemiz, ileride karşılaşabileceği ekonomik bir kriz karşısında, yatırımını yaparak tedbirini almış oldu!
Erdal şaşkın;
– Peki neden?
– Biz devletten zengin miyiz? Değil mi ama!
– Yani siz aslında evlisiniz! Ve maaş alabilmek için bu yola başvurdunuz öyle mi?
– Tastamam öyle. Meral zaten benim karım. Kâğıt üstünde evli olsak ne, olmasak ne? Hiç olmazsa bu sayede yolumuza bulalım dedik!
– Ama devleti dolandırıyorsunuz?
Erdal parmağıyla kafasını gösterir.
– Dolandırıcılık değil! Zeka bu, zekâââ!
Erdal cebinden kimliğini çıkarır.
– Ben SSK Müfettişi, Müfettiş Erdal. Sizler takip altında idiniz. Yapmış olduğunuz sahte boşanma ile devleti dolandırdığınızı tespit edilmişti. Bunu bir kez de bizzat görmemiz gerekiyordu. Şimdi gördüklerim ve duyduklarımdan sonra suçunuz sabitlendi!
Çetin alı al moru mor;
– Ne yani bu bir oyun muydu?
Erdal mağrur bir şekilde;
– Elbette! Böylece sahteciliğinizi orta çıkarmış bulunuyoruz. Hadi geçmiş olsun.
Çetin dövünmeye başlar.
– Vay anam vay! Kriz, asıl şimdi bizim aileyi vurdu desene!
* Kız isteme karikatürü: Leman Dergisi
Leave a Reply